22 Aralık 2009 Salı

haşimeto hastalığı nedir ?

Haşimato Hastalığı, bir tiroit hastalığıdır. Tiroid isimli hormon üreten organımızın "cerahatsiz" iltihabı ile ortaya çıkan hastalığa Haşimato Hastalığı denir. Bu isim, hastalığı ilk tanımlayan bilim adamının ismine atfen verilmiştir. Tiroid hastalıkları kadınlarda daha sık görülür; ancak Haşimato Hastalığı kadınlarda çok daha sık görülür. Bu hastalık erkeklerde nadiren görülür. İyotlu tuz kullanımının zorunlu olduğu ülkelerde daha sık görülen Haşimato Hastalığı sonucunda tiroid'de harabiyet, tiroid hormon düşüklüğü, şişmanlık, kolesterol yüksekliği ve depresyon görülür. Ömür boyunca tedavi ve tıbbi takip gerektiren bu hastalık, kadınların hem sağlığını bozmakta hem de hayat kalitesini düşürmektedir.

Tiroid hücrelerine karşı vücudumuzun ürettiği antikorlar sonucu oluşan tiroid iltihabına Haşimato hastalığı denir.

Tiroid Antikoru Nedir?

Vücudumuzu mikroplara (bakteri, virüs vs) karşı koruyan bir sistem vardır. Buna "bağışıklık sistemi" (immün sistem) denir. Bu sistem, aynı sinir sistemi veya sindirim sistemi gibi bir sistemdir. Bağışıklık sistemi, akciğer, kemik iliği, dalak ve karaciğerde yerleşmiş bir grup hücreden oluşur. Bu hücrelerin ana görevlerinden biri de mikroplarla savaşmak için antikor dediğimiz molekülleri üretip kana vermektir. Üretilen bu antikorlar çok yararlıdır.

Ancak, bağışıklık sisteminin “yanlışlıkla” veya "şaşırarak" ürettiği bazı antikorlar (oto-antikorlar), tiroid hücrelerinde bulunan peroksidaz enzimi ile tiroglobulin isimli moleküle karşı etkili olurlar. Bunlara oto-antikor denilir. Bu antikorlar çok zaralıdır, çünkü tiroid hücrelerine gidip yapışır ve onları "aynı bir mikropmuş" gibi tahrip eder. Tiroi'de bir iltihabi durum ("tiroidit") ortaya çıkar. Bu iltihap ve harabiyet sonucunda hormon üreten tiroid hücreleri çalışamaz hale gelir, kandaki tiroid hormon (tiroksin) düzeyi düşer, TSH düzeyi artar.

Bu antikorların teşhiste en yaygın olarak kullanılanları anti-TPO (anti-tiroid peroksidaz) ve anti-TG (anti-tiroglobulin) antikorları olarak isimlendirilir. Bu antikorların ölçümü tiroid hastalığının türünün anlaşılmasında ve "tiroidit" hastalığının (tiroid'in iltihabı) tanısında çok önemli olabildiği gibi bu hastalığın daha sonraki takibinde de kullanılmaktadır.

damar tıkanıklığı nedir ?

Damar Tıkanıklığı


TANIM ve NEDENLERİ

Damar tıkanıklığı farklı nedenlerden kaynaklanabilir. En sık rastlanan şekli ateroskleroz adı verilen ve damar sertliği olarak bilinen hastalıktır. Ateroskleroz, yağların zamanla damar duvarlarında birikmesi sonucu meydana gelir. Ateroskleroz orta ve büyük çaplı damarları tutar. Ateroskleroz beslenme şekli ve hayat tarzıyla yakından ilgiliir.


Ateroskleroz, yerleşim yerine ve damarda meydana gelen tahribatın derecesine bağlı olarak böbrek hastalıklarına, hipertansiyona (yüksek kan basıncı), inmeye ve diğer ciddi hastalıklara neden olabilir. Daha çok kalpten çıkan kanı vücuda taşıyan aort damarı, beyine kan götüren damarları, böbreklere ve bacaklara kan götüren büyük damarlarda görülür. Ayrıca ateroskleroz, kalp kaslarını besleyen koroner damarları etkileyerek koroner arter hastalığına ve kalp krizine neden olur.


BELİRTİ ve BULGULAR

Hastalığın başlangıç evresinde herhangi bir belirti gözlemlenmez. Damar tıkanıklığı belli bir dereceye gelmeden önce sessiz seyreder.


• Kalça, baldır veya uyluk kaslarında zorlamayla ortaya çıkan künt, kramp tarzı ağrı. Bu belirtiler kasık veya bacak damarlarında meydana gelen bir tıkanıklığın habercisi olabilir.


• Kol veya bacakta aniden gelişen güç ve/veya his kaybı, ani gelişen görme veya konuşma bozukluğu. Bu belirtiler, beyne kan götüren damarlarda meydana gelen bir tıkanıklığın ve bu tıkanıklık sonucu gelişen inmenin habercisi olabilir.


• Göğüste sıkışma ve yanma tarzında hissedilen angina pektoris ağrısı. Angina pektoris, koroner damarlardaki bir tıkanıklığı işaret edebilir.


RİSK FAKTÖRLERİ

• Hipertansiyon (yüksek kan basıncı)


• Yüksek serum kolesterol seviyeleri


• Şişmanlık


• Sigara


• Durağan yaşam tarzı


• Stres, aşırı duygu dalgalanmaları


• Kalıtımsal faktörler


ÖZEL TETKİKLER

• Anjiyo


• Egzersiz stres testi


• Serum kolesterol seviyelerinin tespiti


• Talyum testi


• Kalp ekokardiyografisi yapılabilir.


TEDAVİ

• Tıkanıklığın daha fazla ilerlemesini engellemek amacıyla kontrol edilebilir risk faktörlerinin azaltılması


• Risk faktörlerine yönelik ilaç tedavilerinin düzenli olarak uygulanması


• Baypas veya anjiyoplasti

şişkinliği azaltmak için

Mayo Clinic Health Letter’ın Ocak sayısında yayımlanan bir çalışmada, şişkinliğe neden olan bazı yiyecekler şu şekilde sıralanıyor...

Süt ürünleri
Süt ürünlerinin içinde bulunan laktoz, gaz oluşumunun başlıca nedenlerinden biridir. Laktoz içermeyen süt ürünleri bu konuda yardımcı olabilir. Ayrıca, yoğurt veya eski peynir, süt ürünlerinden rahatsız olan pek çok kişide problem oluşturmuyor.

Bazı sebzeler
Soğan, turp, lahana, kereviz, havuç, brüksel lahanası, brokoli, karnabahar, ve kuru fasulye gibi sebzelerin içinde bulunan bazı karbonhidratlar, gaz üretimine neden olabiliyor. Simetikon içeren ürünler bu konuda çözüm olabilir.

Aşırı meyve şekeri
Kuru erik, kuru üzüm, muz, elma, kayısı, veya kuru erik, üzüm ve elmadan yapılan meyve suları, gaza neden olabilir.

Aşırı lif
Öncelikle yüksek oranda lif içeren yiyeceklerin tüketimine son verip, daha sonra aşamalı olarak bu gıda maddelerini diyetinize ekleyerek, bedeninizin lifli yiyecekler konusunda tolerans gösterdiği en son miktarı bulabilirsiniz.

Bazı tatlandırıcılar
Şeker içermeyen çikolataların ve şekerlemelerin yapımında kullanılan, sorbitol, mannitol, ve ksilitol gibi tatlandırıcılar, bazı kişilerde ishale neden olabilir.

Yağlı yiyecekler
Yağda kızartılmış yiyecekler, yağlı etler ve bazı soslar şişkinliğe neden olabilir.

Asitli ve içkili içecekler
Bu tür içeceklerden uzak durmak, gaz üretiminin azalmasına yardımcı olabilir.


(bence koladan uzak durun yeter !)

19 Aralık 2009 Cumartesi

Saçları Döken Nedenler..

Yaşlandıkça rengini ve formunu kaybeden saçların dökülmesinde; stresten ateşli hastalıklara, gebelikten diyet yapmaya kadar birçok nedenin etkili olduğu bildirildi.
Sağlık Vakfı tarafından yapılan 'Saç Dökülmeleri' isimli araştırmada, yaygın ve bölgesel saç dökülmesinin günümüzde birçok insanın karşılaştığı önemli sorunlardan biri olduğuna dikkat çekiliyor.
Araştırmada, yaygın saç dökülmesine neden olan hastalıklar şöyle sıralanıyor: Ateşli hastalıklar, demir, protein ve çinko eksikliği, tiroit hastalıkları, gebelik, şeker, karaciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemi hastalıkları, anemi, aşırı diyet, kanser hastalıklarının seyrinde kullanılan bazı ilaçlar, kimyasal madde kullanımı ve stres. Bunların dışında, hormonal bozukluklar ve andrenal tümörler de saç dökülmesine neden olabiliyor. Bölgesel saç dökülmelerinin nedenleri arasında ise mantar hastalıkları, saç kıran, bazı kozmetik ürünlerin fazla kullanılması ve sürekli bir bölgeden saç koparılması gösteriliyor

Kepek sorunu çözülüyor

Uluslararası bilim adamları ekibi, kepeğe neden olan mantarın (fungus) genetik şifresini çözmeyi başardı.


"Malassezia globosa" adı verilen bu mantarın gen yapısının ayrıntılı biçimde bilinmesinin, bu sorunun ortaya çıkmasını engelleyecek daha etkili tedaviler geliştirilmesinde yardımcı olması bekleniyor.

İnsan cildinde yaşayan ve beslenen bu mantarın kaşınmaya ve duruma bağlı olarak pul pul dökülmeye neden olduğunu belirten araştırmacılar, insanların yarısının kepek sorunu bulunduğunu ve erkeklerin daha fazla bu soruna maruz kaldığını kaydediyor.

Proctor and Gamble firmasının desteğiyle yürütülen ve Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin bilimsel yayınlarında yayımlanan araştırmaya katılan bilim adamları, insan kafasında ortalama 10 milyon globosa mantarı bulunduğunu belirterek, genetik olarak mayayla bağlantılı olan bu fungusun, ciltte bulunan "sebase" bezlerinin salgıladığı yağ, diğer bir deyişle cilt yağıyla beslendiğinin altını çiziyor.

Yağ ve yağ üreten ölü hücrelerin kalıntılarından oluşan cilt yağı (sebum), saçın ve cildin korunmasına ve su geçirmez olmasına yarıyor, kurumasını, çatlamasını önlüyor. Şifresi çözülen globosa mantarının sadece 4 bin 285 genden oluştuğu ve insan gen sayısının 300’de biri sayısına sahip en basit organizmalardan biri olduğu anlaşılırken, bu mantarın, yaşam için temel olan kendi yağ asitlerini üretme yeteneği bulunmadığı ve bu nedenle insan cilt yağına bağımlı olduğu belirlendi.

Araştırmacılar, bu fungusun "lipase" adlı bir enzim üreterek kepeğe neden olduğunu, mantarın sebumu (cilt yağını) parçalamak için lipase adlı enzimi kullandığını ve böylece oleik asit denilen bir madde ürettiğini tespit etti. Bunun derinin en üst katmanına girdiği ve deri hücrelerinin hassas ciltlerde daha hızlı bozulmasını tetikleyerek kepeğe neden olduğu ortaya çıktı.

Fungusun sekiz çeşit lipase ürettiği ve bunların her birinin proteininin yeni kepek tedavisi ilaçları geliştirilmesi için hedeflenebileceği düşünülüyor. Araştırmacı Dr Thomas Dawson, bu mantarın gen haritasının çıkarılmasının, mantar ile insan etkileşimini anlayabilmek için harika fırsatlar yarattığını söyledi.

Bilim adamları, 5 yıl önce globosa mantarının kepeğe yol açtığını keşfetmişti. Ancak bu ana kadar üretilen medikal şampuanlar, mantar enfeksiyonunu kontrol altına alırken, yüzde 100 sonuç alamıyor.

Güneş genç kalmaya yardımcı oluyor

İngiliz bilim adamları, doğru dozda güneş ışığının, insanın genç kalmasına yardımcı olabileceğini bildirdi.


Cildin güneş ışığıyla buluşması sonucu vücudun D vitamini ürettiğini hatırlatan bilim adamları, D vitaminin de yaşlanmaya karşı etkisi olduğunu ifade etti.

Londra’daki King’s College’de görevli araştırmacılar, 18-79 yaş arasında 2160 kadının telomer boyutunu inceledi. Kromozomların sonunda bulunan DNA tekrar dizileri olan telomerlerin kısalmasının yaşlılığa neden olduğu görüşünden hareket eden bilim adamları, yüksek düzeyde D vitamini alan kadınlarda telomerlerin uzun olduğunu tespit etti.

Araştırma ekibi başkanı Dr. Brent Richards, yüksek D vitaminine sahip kadınların daha genç göründüklerini belirtti ve araştırma sonuçlarının heyecan verici olduğunu kaydetti.

King’s College bilim adamlarından Prof. Tim Specktor da "Anlamsız gibi görünse de bu araştırma ortaya koyuyor ki, cilt kanseri riskini arttıran güneş ışığı aynı zamanda genel olarak yaşlanma ve yaşlanmaya bağlı hastalıklar konusunda fayda sağlıyor" dedi.

Kulak çınlaması deyip geçmeyin

Almanya'nın Köln kentindeki PAN Klinik'in Kulak Burun Boğaz Bölümü Başkanı Dr. Fahri Yıldız, kulak çınlamasının bir çok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi. Yıldız'a göre, kulak çınlamasını ciddiye almak ve "Nasıl olsa geçer" dememek gerekiyor.


Çapa Tıp Fakültesi mezunu ve uzmanlığını Ulm Üniversitesi'nde yapan 30 yıllık doktor Yıldız, kulak çınlamasının nedenleri hakkında, 'Bu nedenler çeşitlidir.

Ama en sık rastlananlar iltihaplı hastalıklarda orta kulakta sıvı toplanması, ani işitme kaybı, boyun damarlarında meydana gelen daralmalar, stres, adale kasılmaları, çene eklemindeki problemler, yüksek tansiyon, damar tümörleri ve kulak zarında delinme' dedi.

Dr. Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü:

'Göçmen kökenlilerde strese bağlı kulak çınlaması daha sık görülüyor. Özellikle son yıllarda bunda bir artış var. Nedeni tespit edilemeyen çınlamalarda tavsiyemiz bu sesi mümkün olduğunca yok kabul edin.

Yatarken hafif bir müzik dinleyin. Yüksek tansiyonunuz varsa buna karşı tedbir alın. Yeterince uyuyun. Çok yorulmayın. Sağlıklı beslenin.'

Lifli yiyecekleri sofranızdan eksik etmeyin

İnsan sağlığı için önemli olan lifli yiyecekler sindirimden, savunma sisitemine kadar birçok yerde görev alır.


Lif yada fiber nedir?
Fiber hayvansal besinlerde yer almayan sadece bitkisel besinlerde yer aldığı gibi bitkilerin yapısının sağlanmasına ve korunmasına yarar. Selüloz, hemiselüloz, polisakkaritler, pektinler, sakızlar, ligninler diet ile alınan fiberlere örnek olarak verilebilir.Bu maddelerin hepsi de kimyasal yapı olarak bir birinden farklıdır. Hepsinde ortak olan özellik nedeni ile kalın bağırsakların (kolon) hastalıklarının tedavisinde ve normal fonksiyonlarının sağlanmasında görev alır.

Neden fiber almalısınız?
Tamamen sağlıklı olduğunuzu düşünseniz bile her gün belirli bir miktarda fiber almalısınız. Fiber bağırsaklarınızın düzenli çalışmasına ve kabızlığın önlenmesine yardımcı olur. Yapılan pek çok çalışma yüksek lifli yiyecekler ile beslenen kişilerde kalın bağırsak (kolon) kanserinin çok daha az görüldüğünü ortaya koymuştur. Bunun nedeni düşük miktarlarda lif ile beslenen kişilerde kansere neden olabilen maddelerin (kanserojenlerin) bağırsaklarda daha uzun süre kalması ve bağırsaklar ile daha fazla temas etmesi olabilir. Yüksek miktarlarda lif aldığınızda fazla miktarda su tutan lif nedeni ile yediğimiz besin maddesinin sindirim sistemindeki içindeki hacmi artar ve beyninizde tokluk hissi duymanızı sağlar. Bu sayede aşırı yemek yemenin ve gereksiz kilo alımının engellenmesinde yardımcı rol oynar. Özellikle suda çözünebilen lifler kandaki kolesterol düzeylerinin düşürülmesine ve diyabetik kişilerde kan glukoz düzeyinin ayarlanmasında önemli rol oynar. Suda çözünen fiberin tek olumsuz etkisi kolonda gaz oluşturan bakteriler tarafından metabolize edilip yıkılabilmesidir.Bu bakteriler zararsız olmakla birlikte gaz oluşumu nedeni ile kişiyi rahatsız edebilmektedir.

Horlamayı önleyen yastık

Almanya'da, horlamayı bilgisayar sistemiyle önleyen bir yastık geliştirildi.


Rostock Üniversitesi araştırmacıları tarafından geliştirilen yastık, bir mikrofon sayesinde uyuyan kişinin horlayıp horlamadığını belirliyor. Yastığa bağlı bir bilgisayar sistemi de yastığın farklı bölmelerindeki hava basıncını değiştiriyor. Bu bölmelerdeki hava basıncının otomatik olarak ayarlanması sonucunda uyuyan kişinin başının yastıktaki konumu değişiyor ve nefes yolları açılan kişinin horlaması duruyor.

Pazarlama için bir ortak arayan Rostock Üniversitesi, henüz deneme aşamasında olan bu yeni icadı, iki Almanya’nın birleşme tarihi olan 3 ekimde Schwerin kentinde tanıtmak istiyor.

Diyabet Alzheimer'i tetikliyor

Diyabet'in erken bunama riskini iki kat fazalalaştırıldığı ortaya çıktı.


Yüksek şeker değerleri bulunan insanlarda yüksek tansiyon ve kandaki yağ oranının da yüksek olduğu uzmanlar tarafından belirtilirken, bu durumun damaraların daralmasına da yol açtığının altı çiziliyor. Alzheimer hastalığı olan kişilerin şeker hastalğı da bulunuyor. Uzmanlar şeker hastalğı yoluyla meydana çıkan insülin eksikliğinin beyinde meydana çıkan Alzheimer Plakalarını arttırdığını vurgularken, hastaların şeker değerlerine dikkat ederek bu tedbir alabileceklerini belirtiyorlar

Kıl dönmesi

Halk arasında kıl dönmesi olarak adlandırılan plonidal sinüs genellikle kuyruk sokumunda görülen bir veya birkaç adet deriye açılmış delik, enflamasyon, şişlik veya apse şeklinde kendini gösteren bir hastalıktır.


Son yıllarda görülme sıklığı artan bu rahatsızlık kişilerin yaşam kalitesini bozması, tedaviye rağmen nüks etme ihtimali olması nedeni ile hastaların korkulu rüyası haline gelmektedir.

Plonidal sinüs kuyruk sokumu bölgesi dışında kasık bölgesinde, koltuk altlarında ve göbekte de görülebilir. En sık olarak 16 - 40 yaşlar arasında görülür. Erkeklerde görülme sıklığı belirgin olarak daha fazladır.

Genellikle genç yaşlarda görüldüğü için okul çağındaki öğrencilerin hem yaşam kalitesini bozar hem de çalışmayı ve okul devamlılığını da etkileyeceği için okul başarısını kötü yönde etkiler.

Hastalığın nedeni iki kalça arasında kalan intergluteal sulkus denilen oluk şeklindeki bölgeye sırt ve baştan dökülen kılların, bu oluklu bölgede sürtünme sonucu oluğun en dibindeki terbezi deliklerinden sanki bir vida gibi dönerek deri altı bölgeye girmesi, bu bölgede ağaç kökü gibi labirentler oluşturmasıdır. Bu deliklerden içeriye giren bakteriler burada iltahap başlatır, cerahatlı veya kanlı, pis kokulu akıntılar oluşturur. Eğer üstteki delik tıkanır ise iltahap dışarı akamaz ve apse oluşur.

Plonidal apsenin tedavisi: Kıl dönmesi apsesi acil tedavi gerektiren bir durumdur. Çünkü hasta ağrılıdır, oturmakta ve yürümekte güçlük çekmektedir. Apse tedavisi genellikle eğer apse çok büyük değil ise lokal anestezi ile yapılır. Apse, anestezi uygulandıktan sonra yapılan bir insizyonla boşaltılır, içi temizlenip yıkanır, antibiotikli pomadlarla kapatılır. Sık tekrarlanan pansumanlarla enfeksiyon geçirilir. Bu esnada apse civarındaki kılların da traş edilmesi gereklidir.

17 Aralık 2009 Perşembe

Aşı Nasıl Elde Edilir

AşılarAşılamanın temelindeki ilke,bakteri ve virüs gibi enfeksiyon etkenlerini yada çeşitli zehirli maddeleri belirli işlemlerden geçirdikten sonra kişiye vererek vücudun bu maddelere karşı antikor üretmesini,yani bağışıklık kazanmasını sağlamaktır.Böylece vücudun,hazırlıklı olduğu hastalık etkenlerinden biriyle karşılaştığında, önceden, oluşmuş antikorlar sayesinde bu maddelerle savaşması kolaylaşır.

AŞILARIN BİLEŞİMİ
Aşılar ya hastalık etkeni olan mikroorganizmalardan(bakteri,virüs vb)yada bunların ürettiği zehirlerden yapılır.Vücuda verilmeden önce çeşitli işlemlerden geçirilen aşının hastalık yapıcı etkisi ortadan kaldırılır.Ama bu işlemler aşının antijen özelliğini ve vücutta antikor oluşturma etkisini engellemez.Başlıca aşı tipleri şunlardır:
Canlı aşılar-Enfeksiyon etkeni mikroorganizma ısıtma,kimyasal işlem gibi çeşitli yöntemlerle zararsız hale getirilerek vücuda verilir. Bazen de enfeksiyon etkenine benzeyen daha zararsız bir mikroorganizma kullanılır.Örneğin,çiçek aşısında inek çiçek hastalığının etkeni,verem aşısında da hastalık yapma gücü zayıflatılmış BCG denen verem basili kullanılır.Ölü mikropların kullanıldığı aşılar-Örneğin boğmaca ve kolera hastalıklarında bu tip aşılar kullanılır. Mikropların ürettiği zehirleri(anatoksin)içeren aşılar-Bu tip aşılarda formol gibi kimyasal maddeler yada ısı kullanılarak zehrin hastalık yapıcı etkisi yok edilir,ama antikor yapımını uyaran etkisi korunur(tetanos aşısı,difteri aşısı vb).

AŞILARIN ETKİ MEKANİZMASI
Canlı aşılarla vücuda giren mikroorganizmalar çoğalmaya başlar,ama bunlar etkisizleştirilmiş olduğundan üremeleri hastalıkla sonuçlanmaz yada ancak çok hafif belirtiler gelişir.Sonuçta gerçek mikropların oluşturduğuna benzer bir bağışıklık ortaya çıkar.Aşılanmadan en erken 2-3 hafta sonra gelişen bu bağışıklık yıllarca sürer. Ölü aşılar ve anatoksinler hastalık belirtilerine yol açmaz,ama vücutta bunlara karşı antikor üretilir.Gene de tam bir bağışıklık oluşması için aşı dozu birkaç kez yinelenmelidir.Bunların yarattığı bağışıklık canlı aşılarınki kadar uzun süreli değildir.Yeni doğanlarda ve Süt çocuklarında bağışıklık sistemi tam olarak olgunlaşmadığından,aşılara yanıt( göreceli olarak)zayıftır.İlk aşı(karma aşı)yaşamın ikinci ayından sonra yapılır.Aşıya en iyi yanıt çocukluk ve ergenlik döneminde alınır.Daha sonra bu etki azalır.

YAN ETKİLERİ
Yan etkiler aşının özelliklerine göre değişir.Canlı aşı yapıldıktan sonra gelişen yan etkiler,gerçek hastalığın hafif bir biçimi gibidir.Örneğin kızamık aşısından sonra hafif ateş ve döküntü ortaya çıkabilir.Etkisizleştirilmiş maddeler içeren(örneğin,ölü bakteri yada virüsler,anatoksinler)aşılar ise kızarıklık,aşının uygulandığı yerde şişlik ve ağrı gibi yerel,ateş ve kırıklık gibi genel durumlara yol açabilir.Aşı komplikasyonları ağır ve hafif olarak ikiye ayrılabilir.Hafif komplikasyonlar aşıdaki çeşitli öğelere karşı gelişen alerji tepkimelerinin deride yol açtığı belirtiler ile aşının uygulandığı bölgedeki lenf bezlerinde şişkinlikten oluşur.Ağır komplikasyonlar ise daha az görülür ve anafilaktik şok(ikinci kez karşılaşılan bir antijene karşı şiddetli alerji tepkisi), çırpınma nöbetleri(özellikle çocuklarda boğmaca,kızamık,çiçek gibi aşılardan sonra)yada çok ender olarak beyin iltihabı gibi durumlara neden olur.

AŞILAMA YAPILAMAYAN DURUMLARDA
Özellikle canlı aşı uygulamasının sakıncalı olduğu durumlar arasında ateş,ishal,genel bitkinlik,enfeksiyon hastalıkları,kalp hastalıkları,gebelik ve bebeğin erken doğmuş olması olabilir.

Kortizon tedavisi görenlere aşı uygulanmaz.Çünkü kortizon bağışıklık sistemini etkileştirerek aşının içindeki maddeye karşı vücudun antikor üretmesini önler.

Kötü huylu tümörü olan hastalara canlı aşı uygulaması yapılmaz.Kanserin etkisiyle baskılanan bağışıklık sistemi nedeniyle ölü aşı ya da anatoksin aşısı da yeterli antikor üretmediğinden yararlı olmaz.

Merkez sinir sistemi hastalığı bulunanlara boğmaca aşısı kesinlikle uygulanmaz.Bu hastalara zayıflatılmış canlı aşılar uygulanırken de çok dikkatli olunmalıdır.Sindirim sistemi hastalığı bulunanlara çocuk felci aşısı uygulanmamalıdır.Alerjik özellikleri olan kişilerde ise yumurta proteini içeren aşıların kullanılması sakıncalıdır.Antihistaminik türü ilaçların koruyuculuğu altında öbür aşılar dikkatli bir biçimde uygulanabilir.böbrek ya da karaciğer hastalığı bulunanlara BCG aşısı uygulanmamalı,difteri ve tifo aşısı uygularken de çok dikkatli olunmalıdır.

Sıcak vurgunları

vücutta sıcaklığın 40.6 dereceyi aşması durumunda ölüme neden oluyor. Vücudun bu sıcaklık derecesine yaklaşması ise vücutta su ve tuz kaybıyla ortaya çıkan ağır zararlara yol açıyor.
Hareketlerinizi yavaşlatın: Ağır çalışmalar yavaşlatılmalı veya günün en serin zamanında yapılmalı. Risk altında bulunanlar en uygun serin yerlerde bulunulmalı.
Yaz kıyafetleri giyin. Hafif açık renkli kıyafetler ısıyı ve güneş ışınlarını yansıtır ve vücudun normal sıcaklığını korumasına yardımcı olur. Sentetik kıyafetler yerine pamuklu kıyafetler tercih edilmeli.
Vücut sıcaklığını artıracak yiyeceklerden kaçının. Protein gibi metabolik ısı üretimini ve aynı zamanda su kaybını artıran yiyeceklerden kaçınılmalı.
Alkol içermeyen sıvıları bol miktarda için. Vücut serin kalmak için suya ihtiyaç duyar. Kendinizi susamış hissetmiyor olsanız dahi bol bol su tüketin. Ancak, epilepsi, kalp, böbrek ve karaciğer hastaları, sıvı kısıtlayıcı diyet yapanlar, idrar tutma problemleri olanlar sıvı tüketimlerini artırmadan önce bir doktora danışmalı. Alkollü içecekleri de içmemekte fayda var.
Doktor tarafından önerilmemişse tuz tabletlerini almayın: Tuz kısıtlayıcı diyette olanlar tuz tüketimlerini artırmadan önce mutlaka bir doktora danışmalı.
Klima bulunan alanlarda daha fazla zaman harcayın: Evlerdeki ve işyerlerindeki klimalar ısı kaynaklı tehlikeleri azaltır.
Güneş altında fazla kalmayın: Güneş yanıkları ısı dağıtım işlemini çok güçleştirir.
Çocukları ve küçük ev hayvanlarını kapalı otomobilde asla yalnız başlarına bırakmayın. Kapalı bir araçta sıcaklık 60 dereceye çıkabilir.
Klimalar alerjik zatürreye neden olabiliyor

Klimalar 'alerjik zatürre' ve 'Legionella Pnömonisi' denilen bir zatürre tipine neden oluyor. Alerjik zatürreye, klima sistemlerinin nemlendirme bölümlerinde üreyen küf mantarları yol açıyor.

Alerjik zatürrede, küf mantarlarının bulunduğu havanın solunmasından 4-6 saat sonra ateş, baş ve kas ağrıları, halsizlikle gribal enfeksiyon gibi başlıyor.

Daha sonra da öksürük, balgam, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi gibi akciğerlerde belirtiler ortaya çıkıyor.

Lejyoner hastalığı olarak bilinen ve klimalardan bulaşan 'Legionella pnömonisi', ilk 24-48 saat içinde şu belirtilere neden oluyor: 'Halsizlik, kırıklık, kas ağrıları ve şiddetli baş ağrısıyla ortaya çıkan, daha sonra ani yükselen ateş, kuru öksürük, bazen yan ağrısı, bulantı, kusma ve ishal. Klimalar yüz felci, burun kanaması ve üst solunum yolu hastalıkları da yapabiliyor.'

Bağırsak kanseri teşhisi kolaylaşıyor

Alman tıp dergisinde (Deutschen Medizinischen Wochenschrift) yayınlanan bir habere göre halk arasında "hortum sallatma" diye tabir edilen koloskopi artık daha da kolaylaşacak.


Yeni üretilen koloskopi mekanizmalarında doktor muayeneye başlamadan önce kalın bağırsağın girişinde balona benzer şişkin bir materyalle alanı genişletecek böylece hastanın acı çekmesi engellenecek. Klinikum Ludwigshafen Hastanesi doktoru Dirk Hartmann," Şu ana kadar kontrol yapılan hastaların bazıları büyük acılar çekiyordu. Bazı kişiler ise uyutulmak zorunda kalıyorlardı. Hatta konkrolden sonra bütün gün yatmak zorunda kalan hastalar bile olabilordu. İşlem sırasında artık iki mikrokamera kullanılacağı için de, kanser ve tümörlerin teşhisi daha kolay ve daha güvenli hale gelmiş olacak. " dedi.

Safra kesesinde taş yapan gen

Almanya'nın Bonn Üniversitesi'nde bilim adamları safra kesesi taşına yol açan geni keşfettiler.


Uzun bir araştırma sonucu Romanya'daki meslektaşlarıyla birlikte bu geni bulduklarını açıklayan uzmanlar, genin içinde bulunan molekül bir pompanın karaciğerdeki kolesterini safra kesesine aktardığını ve bu sayede taşın oluştuğunu açıkladılar. Bilim adamları, her on Avrupalıdan birinin bu geni taşıdığına dikkat çekerek, bu insanlardaki pompanın devamlı çalıştığını ve bu kişilerin vücudunun normal insanlara oranla iki, üç kez daha fazla safra kesesi taşı ürettiğini söylediler.

YANLIŞ BESLENME DE TETİKLİYOR

Araştırmanın sonuçları konusunda bilgi veren Bonn'daki iç hastalıkları mütehassısı Prof. Dr. Frank Lammert, 'Bu konudaki araştırmayı Romanya'daki meslektaşlarımızla birlikte, safra kesesi sorunu bulunan 84 aileden toplam 178 kadın ve erkek üzerinde yaptık. Hastalığın yüzde 70-80 oranında yanlış beslenmeden kaynaklandığını, geri kalanının ise genlerle ilgili olduğunu tespit ettik. Elimizdeki bu yeni bulgularla birçok safra kesesi hastasına ilaç tedavisiyle yardım edilebilecek. Ancak bu biraz daha sürer' dedi. Almanların yüzde 15 ile 20'sinin safra kesesi problemleri olduğunu vurgulayan bilim adamları Almanya genelinde her yıl 170 bin kişinin bu hastalıktan ötürü bıçak altına yattığını açıkladılar.

Hemoroid tedavisi

Hemoroid tedavisinde Türk çözümü YENİ


İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Cerrahi Kliniği doktorları, hemoroid
ameliyatlarında kullanılacak yeni bir anaskop geliştirdi.

AA muhabirine bilgi veren İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3.

Cerrahi Kliniği Şefi Doç. Dr. Okay Nazlı, geliştirdikleri anaskopun "daha az kan kaybı, daha az acı ve daha erken iyileşme olanağı
sağlaması" bakımından önemli olduğunu belirtti.

Yöntemi Japonya'da önümüzdeki ay düzenlenecek olan Uluslararası Cerrahi Kongresinde dünya cerrahlarına tanıtacaklarına dikkati çeken Nazlı,
şunları söyledi:
"Yöntemi ideal olarak uygulamak için çevre dikişini hep aynı uzaklıktan
ve uygun kalınlıkta geçmek gerekir. Hemoroid pakeleri ve rektumun gevşek mukozası mevcut anoskopların içine dolarak iğnenin dönüş hareketini kısıtlayabilir, ayrıca dikiş geçilirken kanama olursa durum daha da zor
hale gelir. Bu sıkıntıları aşmak için bu anaskopu geliştirdik. Yeni
anoskop üç parçadan oluşmaktadır. Ön parça üstü açık bir boru şeklinde
olup uca doğru giderek daralır ve bu sayede rektuma kolayca yerleştirilebilir. İkinci parça ön parçanın üstünü kapatıp açmak için
kullanılan bir kayar kapaktır. Arka parça ise içine laparoskopik cerrahide kullanılan 10 mm'lik sıfır derece teleskop yerleştirilebilen
içi boş bir sap taşır."

Nazlı, yeni yöntem sayesinde hem ameliyat alanının ışıklandırıldığını
hem de görüntünün monitöre aktarıldığını belirtti.

Anoskopta ayarlanabilen açıklıktan içeriye girilerek mukozaya dikiş geçilebildiğini ifade eden Nazlı, anoskopun saat yönünde çevrilerek
dikişe devam edildiğini, bu sayede hep aynı uzaklıktan geçilerek başlangıç noktasına ulaşıldığını ve çevre dikişinin tamamlandığını
kaydetti.

Nazlı, teleskop sayesinde görüntü monitöre aktarılabildiği için asistanın ameliyatı monitörden izleyebildiğini ve cerrahın görme alanını daraltmadan ona yardım edebileceğini belirterek ameliyathanede bulunan
asistanların ameliyatı monitörden izleyebilmelerinin ve ameliyatları
kaydederek cerrahi eğitim için kullanmalarının da mümkün hale geldiğini söyledi.

Anoskopu kliniklerinde görevli Doç. Dr. Ali Doğan Bozdağ ile birlikte
uzun süre çalıştıktan sonra geliştirdiklerini belirten Nazlı, kla***
anaskoplarda mukozayı dikmenin zor olduğunu, bunun da kan kaybına, çok
ağrıya ve geç iyileşmeye neden olduğunu kaydetti.

Nazlı, yeni anoskopla yaptıkları hemoroid ameliyatları sonrası hastanın
kendisini kısa sürede toplayarak iyileştiğini ve hastaları daha erken
taburcu etmeye başladıklarını belirtti.

Sıcakta uyuyabilmek için altın tüyolar...

Sıcakta uyuyabilmek için altın tüyolar...
Uzmanlar uyumadan önce aşırı sıvı alınmaması ve klimadan gelen havanın vücuda direkt temas etmemesi konusunda da uyarıyor

'Dün gece de uyutmadı şu sıcaklar! Klima, balkon, vantilatör nafile...' diye dert yananlar dikkat! Sıcak havada rahat ve sağlıklı bir uyku çekmenin sırrı iyi havalandırılmış ve sıcaklığı uygun hale getirilmiş mekânları tercih etmekte gizli. Acıbadem Hastanesi iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Koptagel İlgün, uyku bozukluklarının fizyolojik ve çevresel faktörlere bağlı olduğunu ve odadaki hava sıcaklığının yüksekliğinden dolayı oksijenin tükenmesiyle de kişinin uykusunda bozukluk meydana geleceğini söyledi. İlgün, oda sıcaklığını bir türlü 'uyunabilir' kıvama getiremeyenler için, aşırı sıcak havada uyumanın tüyolarını verdi:
• Terleme sonucu su ve sodyum kaybedilmesi de uyku bozukluğununu bir başka sebebi. Ayrıca kişi sıcakta uyuyamayacağı konusunda fazla endişeye sahipse uyku sorununu p***olojik boyutta da yaşayabilir.
• Odalar iyi havalandırılmalı.
• Klimalı ortamda klimadan gelen hava vücuda direkt temas etmemeli ve klima sürekli değil sık aralıklarla çalıştırılmalı.
• Sıcak günlerde daha çok sıvı tüketilmesi faydalı ama yatmadan önce fazla sıvı almamak
sağlıklı bir uyku için daha uygun.
• Sıcaklar damar gevşemesini arttırdığı için alkol sıcak günlerde, özellikle de geceleri tüketilmemeli.
• Yağlı yiyecekler yerine hazmı kolay olanlar tercih edilmeli.

15 Aralık 2009 Salı

Hangi vitamin hangi gıdada?

Hangi vitamin hangi gıdada?

A Vitamini: Vücudun gelişmesi, göz sağlığı, solunum sistemi ve sağlıklı bir cilt için gereklidir. Karaciğer, yağsız et, süt, tereyağı, yumurta, yeşil ve sarı sebzelerde bulunur.

B Vitamini: B-1, B-2, B-6 ve B-12 vitaminlerini içine alan gruptur. İştah, sindirim ve sinir sistemi için gereklidir. Tahıllar, yağsız et, böbrek, yürek, beyin, yer fıstığı, tavuk, ceviz, yumurta, kepek ekmeği ve yağlı tohumlarda bulunur.

C Vitamini: Vücudun direncini artırır, mikrobik hastalıktan korur, dokuların ve diş etlerinin sağlığı için lâzımdır. Portakal, mandalina, greyfurt, limon, havuç, çilek, kavun, taze kırmızı ve yeşil biber, beyaz ve kırmızı lahana, maydonoz, kuşburnu ve yeşil sebzelerde bulunur.

D Vitamini: Kalsiyum ve fosforun emilerek vücuda faydalı bir hale gelmesi, kemiklerin gelişmesi için lâzımdır. Balıkyağı, süt ve tereyağında bulunur.

E Vitamini: Büyüme ve üreme için gereklidir. Buğday, pirinç, mısır, darı, çavdar, marul, soya, yerfıstığı, kabak çekirdeği, badem, susam, ceviz, zeytinyağı, ayçiçek yağı, mısırözü yağı, pamukyağı ve yeşil sebzelerde bulunur.

K Vitamini: Kanın normal sürede pıhtılaşması için gereklidir. Et, karaciğer, domates, kabak, karnıbahar, ıspanak ve diğer yeşil yapraklı sebzelerde vardır.

Kalsiyum ve fosfor: Peynir, yumurta sarısı, yağsız et, süt, yoğurt, lahana, limon, maydonoz, soya, dereotu, badem, tahin ve susamda bulunur. Yiyeceklerin emilerek vücuda yararlı hale gelmesi için ikisi birlikte alınmalıdır. Biri olmazsa, diğeri işe yaramaz.

Potasyum: Et, balık, muz, greyfurt, portakal ve patateste bulunur.

Sodyum ve klor: Sofra tuzunda vardır. Hücreler, idrar, ter ve kan için gereklidir. Yemeklerin dışında ayrıca kullanmak gerekmez.

İyot: Deniz balıkları, deniz bitkileri, deniz tuzu ve balıkyağında bulunur. Vücut ağırlığını sağlayan troid bezi için gereklidir.

Demir ve bakır: Karaciğer, beyin, yürek, böbrek, yumurta, et ve balıkta vardır. Sayılan yiyeceklerde ikisi birden bulunur, kanın oksijen taşıması ve karbonhidratı atması için gereklidir.

Magnezyum: Kuru fasulye, soya ve yeşil sebzelerde bulunur. Sinir sistemi için gereklidir.

Kan Grupları

Tek damlasi bile degerli olan, damarlarimizda tasidigimiz kan hakkinda neleri biliyoruz, ya bilmediklerimiz. ...Vücut agirliginin %7-8'ini kan olusturuyor. Tek bir damlasi bile bircok konuda etken.

Cesitleri karakterimzi belirliyor, ozelliklerinin degismesi hastaliklara yol aciyor. Dikkat kan araniyor! Radyolardan sık sık duydugumuz bir anons bu. Belki, o anda bunun onemini dusunmeyiz ama, en basitinden bir yerimiz kanadiginda damlayan kanin ne derece degerli oldugunu anlariz. Hepimizin de bildigi gibi, kan vucudumuzdaki en onemli yapi taslarindan biri...

Damarlarimizda dolasan ve bircok hayati fonksiyonu bulunan bu kirmizi renkli sivinin en onemli gorevi hucrelere oksijen tasimasi...Ayrica hayati onemi olan maddeleri hucrelere tasiyor ve zararli olan metabolizma artiklarinin disari atilmasini sagliyor. Kan bedenimize canlilik vermek icin yaratilmis bir yasam sivisidir. Bedenimizde dolastigi surece onu isitir, sogutur, besler, korur, ona enerji verir ve icindeki zehirli maddelerin atilmasini saglar. Bedenimizdeki haberlesmenin neredeyse tamamini ustlenir. Ayrica damarlarda olusan her yırtıgı anında kapatır. Sistem boylelikle kendini surekli olarak yeniler.

Dunyada kan gruplarinin dagilimi:
O Rh pozitif, her 100 kisiden 40'i
O Rh negahtif, her 100 kisiden 7'si
A Rh pozitif, her 100 kisiden 34'u
A Rh negatif, her 100 kisiden 6'si
B Rh pozitif, her 100 kisiden 8'i
B Rh negatif, her 100 kisiden 1'i
AB Rh pozitif, her 100 kisiden 3'u
AB Rh negatif, her 100 kisiden 1'i

En eski kan grubu "0" grubu oldugu belirtiliyor, herkes O grubundayken insanlar cok kucuk bir alanda yasiyorlardi, ayni yemegi yiyor, ayni organizmalari doluyorlardi ve bu yuzden degisim gereksizdi.
Ancak nufus arttiginda ve gocler hizlandiginda degisimler ivme kazandi. Sonrasinda gelisen A ve B gruplarinin gecmisi ancak 15 bin - 25 bin yil oncesine uzaniyor. AB grubu ise cok yenidir. O grubu avci, A grubu ciftci, B grubu gocebe ve AB grubu ise modern olarak degerlendiriliyor.
Kan gruplarina gore kisilik tahlili
O grubu : Kendine guvenen, cesaret
A grubu : Sinirli ve hassas
B grubu : Uyumlu ve yaratici
AB grubu : En cekici ve ilginc

En cesur ve guclu "O" grubu:
Bu kan grubu tasiyan herkes gucu, dayanikliligi, kendine guveni, cesareti, sezgiyi ve tanri vergisi bir iyimserligi genetik hafizalarinda tasirlar. Melodik mizac ozelligine sahiptirler. Bunlar yasamin tadini en iyi cikaran, dunya nimetlerinden en genis bicimde yararlanan kisilerdir. Hayati bir melodi gibi yasar ve kavrarlar. Icinde bulunduklari ortama cok iyi uyum gosterirler. Tum insanlarla ve butun varliklarla anlasirlar. Onlara ters dusmeden, olumlu iliskiler kurmayi basararak yasarlar. Bu engin uyum duzeni icinde, onlerine sunulan olanaklardan rahatlikla yararlanirlar. Amacladiklari sonuca, buyuk ugraslara kalkismadan, kolayca ulasirlar. Onlarin bu basarilarindaki en buyuk etken, dis dunyayla sudaki hidrojenle oksijen gibi uyumlu olmalaridir.
Modaya, havaya, zamana hemen uyuverirler. Herhangi birine cok degi*** ve ters gelebilecek bir ortam dusunelim. Onlar bu ortam icinde dagilip sasrimaz, urkup sinmez, bir koseye cekilip donup kalmazlar.
Hemen uyum gosterirler. Sivri ve uc dusunceleri, ayri fikirleri ve egilimleri yoktur. Saglikli bir bunye ve iyimserlikle desteklenmis liderlik ozellikleri (guc, etki- guvenilirlik) ve basari icin
gerekli guduler size kalan O grubu mirasidir.

En paylasimci "A" grubu
Kalabalik insan topluluklari ve yerle*** ama daha kirsal yasam gerilimleri bas edebilmek uzere ortaya cikmistir. P***olojik ozelliklerin bazilar kalabalik insan topluluklari ve yerle*** ama daha
kirsal yasam gerilimleri bas edebilmek uzere ortaya cikmistir. P***olojik ozelliklerinin bazilar, kalabalik cevresel kitlelerin ihtiyaclarina katlanabilmekle gelisir. Uyumlu mizac ozelligine
sahiptirler. Bu grup icinde yer alanlar, duyan, hisseden, surekli olarak arastiran, cevrelerindeki kisiler ile baglanti ve uyum saglamaya calisan kisilerdir. Dis dunyadaki tum degi***liklere karsi duyarlidirlar. Ancak asiri duyarliliklari, cevrelerinde buyuk uyum guclugune dustuklerinde onlarin geriye dogru kacmalarina ve iclerine kapanmalarina neden olur.

Uyumlular, icinde bulunduklari toplumun en ilgi cekici ve en renkli varliklaridir. Ancak dayanma ve uyum saglama yeteneklerinin yetersiz kaldigi ortam ve kosullarda cozulurler. Acinacak, zavalli insanlar olurlar. Buyuk bir olasilikla, bu olusumun icindeki bireyde olmasi gereken en onemli ozellik, paylasimci yapidir. Ilk A'lar, karma*** bir hayatin meydan okumalarina karsi duyarlidir, kurnaz, istekli ve akilli olmak zorundaydilar. Ancak butun bu niteliklerin tek bir yapida toplanmasi gerekiyordu. Belki de bu bugun bile A'larin daha gerilimli bir yapiya sahip olmalarinin bir nedenidir.
***intilarini iclerine atarlar. Fakat patladiklarinda da dikkatli olmalisiniz. O gruplarinin cok basarili oldugu gerilimli ve ***i*** liderlik pozisyonlarina A'lar pek uygun degildir. Bu onlarin lider olmayacaklari anlamina gelmiyor. Ama icgudusel olarak, cikar gozeten liderligi istemezler. A grubunda diger druplardan daha az grip goruldugu bilinmektedir. Ayrica viruslerin etkisi, AB grubunda da diger gruplara gore daha azdir.

En uyumlu "B "grubu
Irkların karışması, yeni topraklar ve yabancı iklimlerle karşı karşıya kalan ilk B gruplarının yaşamlarını sürdürebilmek için uyumlu ve yaratıcı olmaları gerekiyordu.


B grupları yerleşik A grupları kadar düzenli ve uyumlu bir konfora gereksinim duymazken O grularından da daha az kararlılık sahibidirler. Bu özellikler B gruplarının her hücresinde mevcuttur. Biyolojik olarak B gruplar diğer gruplardan daha uyumludur. Ritimli mizaç özelliğine sahiptir. Davranışlarında akılcı, sistemli, düzenli ve iradelidir. Başkalarının tepki ve eğilimlerini dikkate almaksızın, kendi düşünce ve kararları doğrultusunda ilerler. Onu bir demiryolu üzerinde giden, önüne çıkan engelleri ezen veya birlikte sürükleyen bir lokamotife benzetebiliriz.

Çevrelerine egemen olmak ve yönetmek isterler. Gözüpek, inatçı, otoriter ve serttirler. Mantık ve irade, onlarda daima duygulardan daha önce gelir. Bu mizaca sahip bulunanların tipi, asker, uzman ve danışmandır.

Bir çok yönüyle B grupları bütün olası seçeneklerin en iyisine sahiptirler. A gruplarının zihinsel ve duygusal olarak uyarılmış edimlerinin yanı sıra O gruplarının saldırgan ve keskin fiziksel
tepkilerine ait öğeleri de içlerinde barındırırlar.

B gruplarının farklı kişiliklerle daha kolay ilişkiye girebilmelerinin nedeni, genetik doğaları gereği daha uyumlu olmalarındandı r. Çünkü kendilerini rekabet ve savaşlara karşı daha az eğilimli hissederler. Onlar diğerlerinin bakış açısından da bakabilirler. Empati yetenekleri vardır.

En çekicisi "AB" grubu Bu grup sinirli ve hassas A´larla dengeli B´lerin birleşmesiyle oluşmuştur. Sonuç ise tinsel, yaşamın özellikle sonuçlarının pek farkında olmadıkları bir takım etkenlerini kucaklayan, biraz parça parça bir karakterdir. Kompleks mizaç özelliği gösterirler. diğer üç mizacın tüm özelliklerini, karmaşık ve karışık bir biçimde bu kümede yer alan kişilerde görülür. Bu üç özellik, farklı yoğunluklarla bir arada bulununca, kişi birbiriyle uyuşmaz eğilimlerin elinde adeta oyuncak olur.

Böyleleri, dengeleri için gerekli olan dinamik bir düzenleme, güçlü bir irade ve iyi bir disiplinle karşılaşana değin, çelişen, karmaşık duygu, düşünce ve eğilimlerin elinde bocalayan, kaprisli, kararsız ve tutarsız bir kişi olur çıkarlar. Bununla birlikte çevrelerine önem vermeleri, sosyal tutum ve yargıları önemsemeleri, mantıklı düşünme yetisine sahip olmaları gibi olumlu yönleri onları başarıya ulaştırabilir. "

Çoğu kez onlar detaylarla uğraşıp kendilerini yormazlar. AB grubu, kan grupları arasında en çekici ve en ilginç olanıdır. Ama onların doğal karizması ardında hep kırık kalpler bırakır.

Kan grupları arasında AB çok ender görülür.A grubuyla B grubunun karışmasından meydana gelen bu kan grubuna dünya nüfusunun ancak %5 ´i dahildir.Ve de bu grup,kan gruplarının en yenisidir. Bundan 10-12 yüzyıl öncesine kadar böyle bir kan grubu yoktu.Doğudaki istilacı güçlerin batıdaki ülkeleri ele geçirmeleri üzerine farklı uluslar birbirlerine karıştılar. Doğuyla batı uygarlığının karışması sonucunda AB kan grubu ortaya çıktı. M.S. 900 yıllarından itibaren AB kan grubu oluştu. A ve B gruplarındaki Avrupalılar´ın evlilik yoluyla bir araya gelmedikleri kesindi. Ancak doğudan batıya akın başladıktan sonra farklı kan grupları birleşebildi.

Kan grubu-Kişilik ilişkisi


Kan gruplarının insan kişiliği ile yakından ilgisi olduğu anlaşıldı. Japon uzmanlar farklı kan gruplarının erkekler ve kadınlar üzerindeki etkilerini konu alan bi araştırmasının sonuçlarını açıklarken, "Insan vücudunun kimyası ile kişilik arasında önemli bağlar var. Kan grupları bunlardan biri." dedi

A Grubu Kadını
Para harcamasını çok sever. Seksi iç çamaşırlarına düşkündür. Çocukları çok sever ve çocuk sahibi olduktan sonra eşini ihmal eder. Değişikliği seven biridir.

A Grubu Erkeği
Düzenli yaşamayı sever. Iyi bir dost ve konuşmacıdır. Birlikte olacağı kadını seçerken çok titiz davranır.

B Grubu Kadını
Istek doludur. Sekse hiç hayır demez. Para konusunda eli ya çok açıktır ya da cimridir

B Grubu Erkeği
Özgürlüğünün sınırlanmasından nefret eder. Kadınlara saygısı sonsuzdur. Hep neşe dolu bir aileye sahip olmak ister. Yemek konusunda son derece titizdir.

AB Grubu Kadını
Erkeklerin yüreğini hoplatan elbiseler giymeye bayılır. Para konusunda tutumludur. Yemek pişirmekte, mükellef bir sofra hazırlamakta üzerine yoktur.

AB Grubu Erkeği
Aile içinde mutlaka sözünün dinlenmesini, isteklerinin yapılmasını ister. Hoşgörülü ve kararlıdır. En iyi aşıklar bu gruptan çıkar. Eşine ev işlerinde yardım etmekten çekinmez.

0 Grubu Kadını
Mutfak masraflarından kısarak kendine hoş elbiseler alır. Çocukları biraz ele avuca geldiğinde hemen çalışma hayatına dönmek, toplumdaki yerini almak ister. Yemek yapmakla fazla uğraşmak istemez. Pratik yemekleri tercih eder.

0 Grubu Erkeği
Aşık olduğu zaman birlikte olduğu kadını çok kıskanır. Kalabalığı sevmez. Son derece hareketli, çalışkan ve hırslıdır. Sevgilisine veya eşine sık sık hediye almayı sever.

Bayılma Nedenleri

Bayilmaya ne neden olur?
Bayilma, ayni zamanda senkop da denir, bir çok neden bagli olabilir. Birden fazla neden de bayilmaya neden olabilir. Bazi durumlarda ise bayilma nedeni bulunamayabilir.
Bayilma ***likla görülebilir. Genellikle ciddi olmamakla beraber bayilma sirasindaki düsmeden kaynaklanan yaralanmalardan endiselenilir.
Kan araciligi ile beyine yeterli miktarda oksijen tasinmadigi zaman bayilam görülebilir. Bilinç kaybi veya “iç-geçme” birkaç dakika gibi kisa bir süre devam edebilir.

Kan basincindaki ani düsüs de bayilmaya neden olabilir. Bazi anlarda kalp hizi ve kan damarlari vücudun oksijen gereksinimlerine uygun olarak hizli cevap veremeyebilir. Bu durum yasli insanlarda daha *** görülür. Bayilma durumu
· Ayaga hizli kalkildiginda,
· Asiri sicak havada çalisma veya oyun oynandiginda,
· Hizli veya derin nefes alip verildiginde (hiperventilasyon),
· Üzülme durumunda, kan basincini kontrol eden sinirler etkilenir,
· Yüksek tansiyon için ilaç alinildiginda
görülebilir.
Öksürme, idrar yapma ve gerinme beyine giden oksijen miktarini etkileyebilir ve bayilma nedeni olabilir. Bu durumlarin herhangi birisinde bayilma görülür ise endiselenecek durum olma olasiligi azdir. Ancak, birden fazla durumda tekrarlanmasi durumunda hekime danisilmasi gerekmektedir.
Eger, bas hareketleri ile birlikte bayilma görülürse boyun kemikleri beyine giden kan damarlarina baski yapiyor demektir. Bu durumun yasanmasinda hekime danisilmalidir.
Kan sekeri düzeyindeki düsme de bayilma nedeni olabilir. Bu durum seker hastalarinin uzun dönem yemek yememesi ile gelisebilir. Bazi reçetelenmis ilaçlar bayilmaya neden olabilir. Eger, kullandiginiz ilaçlardan kaynaklanan bayilmadan süpheleniliyorsa hekime danisilmalidir. Alkol ve kokain de bayilmaya neden olabilir.
Bayilmanin ciddi nedenleri arasinda sara nöbetleri, kalp sorunlari ve beyine giden kan damarlari ile ilgili sorunlar sayilabilir.
Bayilma nedeni nasil arastirilir?
Hekim, bayilma sirasinda olanlar hakkinda tam bilgi almak isteyecektir. Öncesinde, o anda ve sonrasinda neler hissedildigi üzerinde durulacaktir. Hekim, detayli bir fizik muayene yapmak isteyecektir.
Bayilinilacagi hissedildiginde ne yapilmalidir?
Yere yatmak yeterlidir. Eger, bu yapilamiyorsa, oturup öne egilmeli ve bas dizlerin arasinda alinmalidir. Böylelikle kanin beyine gitmesine yardimci olunulacaktir. Ayaga kalkmakta acele edilmemelidir.
Bayilma durumunda hekime danisilmali midir?

Eger bir kez bayilma görülmüs ve belirgin bir saglik yakinmasi yoksa hekime danismaya gerek görülmeyebilir. Ancak, özellikle kalp ile iliskili, yüksek kan basinci ve seker hastaligi gibi ciddi saglik durumlarinda hekime danisilmalidir. Asagidaki durumlarin mevcudiyetinde hekime kesinlikle danisilmalidir:
· Düzensiz kalp atimi,
· Gögüs agrisi,
· Nefes darligi,
· Uyarici belirti olmadan ani gelisim,
· Görme bulanikligi,
· Konusma güçlügü,
· Düsünce güçlügü,
· Basin çevrilmesi ile bayilma,
· Aydan birden fazla bayilma.
Bu bilgi bayilma hakkinda genel bilgi vermektedir ve herkes için geçerli olmayabilir. Bu bilginin sizin için geçerliligi konusunda aile hekiminize danisiniz ve gerekirse ek bilgi aliniz.

Anjio nedir ?

Kalp-Damar problemi bulunan bir hastanın kasık damarlarından çok ince özel tellerle girilip kalp damarlarına radyoopak madde verilerek, damar tıkanıklıklarının ve problemlerinin teşhis edilmesine yarayan bir tıbbi işlemdir. Bir Anjio işlemi şu aşamalardan oluşmaktadır:
1- Skopi aşamasında doktor kalp damarlarına girdiği hastanın görüntülerini bir monitörden gözlemektedir
2- Skopi işlemi; sine denilen kayıt aşaması öncesinde bir hazırlık dönemi olup, hastanın durumuna göre işlem zamanı uzamakta veya kısalmaktadır.
3- Skopi aşamasındaki görüntülerden doktor tarafından uygun bulunanlar sine aşamasında kayıt edilmektedir. Bütün bu aşamalar ayak pedalları (foot switch) ile gerçekleştirmektedir. Sine aşamasındaki kayıt işlemi bir hard diske, medikal filme veya başka herhangi bir kayıt ort***** yapılabilir. Günümüzde hem hard diske kayıt yapılmakta, hem de saklanacak görüntüler medikal filme basılmaktadır. Kullanılan hard disklerin kapasitelerinin sınırlı olması bir kaç işlemden sonra hard diskteki bilgilerinin silinerek, yeni işlem için yer açılmasını gerektirmektedir.
4- Sine aşamasında hard disk kaydının yanı sıra filme basılan görüntüler teknisyen tarafından banyo yapılmakta ve makara film olarak hazırlanmaktadır
5- Hazırlanan filmler “Tagarno” denilen bir film gösterme cihazında doktor tarafından izlenmekte, buna göre hastanın kalp damarlarının durumu teşhis edilmektedir
6- Gerekli teşhis yapılıp bittiğinde filmler yasal zorunluluk olarak arşive kaldırılmaktadır. Bir film makarasına en fazla 5-6 hasta bilgisi sığabilmektedir

bel fıtığından korunmak için 100 tavsiye

Herhangi bir agirligi tasimaniz gerekirse yükü vücudunuza simetrik olarak paylastirdiktan sonra tasiyin.
2- Cisimleri bir yerden baska bir yere tasirken belinizin egik degil de dik pozisyonda olmasina dikkat edin.
3- Agir bir yükü kaldirmayi denemeyiniz. Kaldirmak zorundaysaniz baskalarindan yardim isteyin.
4- Hafif dahi olsa yerden bir cismi alirken dizlerinizi kirin ve çömelerek alin. Belden egilmeyin. Yükü belinizle degil, bacaklarinizla kaldirin.
5- Bir esyayi alirken ona dogru uzanmayin, yanina iyice yaklasiniz ve öyle alin. Bir cismi yerden alirken de önce onu bedeninize dogru yaklastirip sonra yükseltin.
6- Bir esyayi tasirken de onu gövdenize yakin tutun. Tasinacak esya vücudunuza ne kadar yakin olursa omurganiza binen yük o kadar azalacaktir.
7- Iki kisi iseniz ve bir esyayi iki ucundan tutarak tasimaniz gerekiyorsa, birbirinize haber vermeksizin esyanin bir ucunu asla birakmayin.
8- Bir cismi kaldirmadan önce onun ne derecede agir oldugunu tahmin etmeye çalisin, ondan sonra yaklasin. Kaldirma islemine geçmeden önce cismi hafifçe yoklayarak bir kez de test edin ve agirligi hakkinda tam bir fikir edindikten sonra kaldirin.
9- Cisimleri bedeninizle degil de önce beyninizle kaldirdiginizi unutmayin. Bunun için agir bir yükü mutlaka kaldirmaniz gerekiyorsa, haltercilerin yaptigi gibi çok iyi konsantre olun. Kaldirirken yavas ve temkinli hareket edin, ani hareketlerden kaçinin. Adalelerinize ani yük bindirmeyin. Kaldirma esnasinda karin kaslarinizi kasarak bütün kas gruplarinizi ayni anda çalistirin. Karin ve sirt adalelerinizin kasilmasi omurganizi destekler.
10- Agir bir yükü belinizden daha yüksege kaldirmayin. Hele bu yükü basinizdan yukari kaldirmayi denemeniz tam bir felaket olabilir.
11- Ayakta iken belinizi saga veya sola dogru rotasyon yaptirip egilerek yerden bir sey almayin.
12- Yük elinizde iken dönmeniz gerekiyorsa belinizle degil, ayaklarinizin yerini degistirerek dönün.
13- Beliniz geriye dogru egilmis vaziyetteyken sirtiniza agirlik yüklemeyin. Mutlaka yüklemeniz gerekiyorsa dizleriniz biraz kirilmali ve vücudunuz öne dogru hafif egik olmali.
14- Agir bir cismi bir yerden bir yere çekerek veya iterek tek basiniza ***ürmeyin.
15- Bir cismi tasirken ayaklarinizin yere saglam basmasi gerekir. Her iki ayaginiz arasindaki mesafe de yakla*** omuz genisliginde olmali ve ayak uçlariniz disa bakmali.
16- Sandalye veya koltukta otururken dik bir pozisyonda olmaya gayret edin ve bunu aliskanlik haline getirin. Bu esnada diz eklemlerinizin kalça eklemlerinden daha yüksekte bulunmasinda, ayak tabanlarinin yere temas ederken düz konumda olmasinda ve yere rahatça basmasinda yarar vardir. Otururken zaman zaman pozisyon degistirmeniz de iyi olur.
17- Yumusak, alçak ve derin koltuklarda oturmayin. Stabil olmayan bozuk koltuklarin ve yumusak iskemlelerin belinizi tehdit ettigini unutmayin. Kol konacak sandalye ve koltuklari tercih edin.
18- Sandalyede otururken ayaklarinizin altina bir basamak çekerseniz daha rahat edersiniz.
19- Abdest alirken, dislerinizi firçalarken ya da elinizi, yüzünüzü yikarken lavaboya dogru egilmeyin; belinizi olabildigince dik tutmaya gayret edin. Bu yüzden evinizdeki lavabolarin mümkünse biraz daha yüksekçe yapilmasini saglayin.
20- Her gün ez az 15 dakika yürüyün. Yürüme mesafesini giderek artirin.
21- Bir defa bel rahatsizligi geçirmis ve iyilesmisseniz, uzman doktorunuz size verecegi egzersizleri aksatmadan yapin. Çünkü düzenli egzersiz yapanlarda agrinin tekrarlamasi daha seyrek görülür. Kronik agrisi olan hastalar hafif agrili dönemde bile egzersizlerden yararlanirlar.
22- Saglikli olsaniz bile her gün kaslarinizi güçlendirici egzersizler yapin. Karin, sirt ve kalça adalelerinin vücudun tabii korsesi oldugunu unutmayin.
23- Egzersizleri, altinda sunta veya tahta bulunan hali veya battaniye gibi sert bir zemin üzerinde yapin.
24- Egzersiz hareketlerinin sayisini gün geçtikçe yavas yavas artirin. Baslangiçta asiriliga kaçmayin.
25- Spor veya egzersiz yaparken ani ve zorlayici hareketlerden kaçinin.
26- Spor veya egzersize baslamadan önce mutlaka isinma hareketleri yapin.
27- Egzersiz sonrasinda siddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsizlik ortaya çikarsa uzman doktora danisin. Bir saati geçen rahatsizlik söz konusu ise o hareketi yapmayin.
28- Günlük yasantinizda ani hareketlerden sakinin. Özellikle yataktan veya koltuktan kalkarken ani hareket yapmayin.
29- Sandalyeden kalkarken bir ayaginiz digerinin önünde olmali, bacak kaslariniz ve kollarinizin yardimiyla kendinizi yukariya dogru iterken sirtiniz dik pozisyonda bulunmali.
30- Yüksek iskemlelerde veya benzeri yüksek yerlerde oturmak bele binen yükü artirir. Bundan kaçinin.
31- Televizyon seyrederken veya herhangi bir gösteriyi izlerken koltukta sirtimizi kamburlastirmak rahatsizliklara yol açar.
32- Her gün beyaz peynir ve bir tabak yogurt yemeyi yada bir bardak az yagli süt içmeyi adet haline getirin Günes isigindan yeterince istifade edin.
33- Vücut agirliginizi sürekli kontrol altinda tutun. Alinan her fazla kilonun vücudunuz ve beliniz için ilave bir yük oldugunu, bunun da belinizin biyomekanigini olumsuz yönde etkiledigini unutmayayin.
34- Uzman hekime danismadan bel korsesi kullanmayin. Çelik balenli korselerin uzun vadede bel ve karin adalelerini zayif birakacagini unutmayin.
35- Kesin teshis konulup bel agrinizin nedeni anlasilmadan belinizi asla çektirmeyin ve maniplasyon (el ile müdahale) yaptirmayin. Bunun bazen felce kadar giden sonuçlara yol açtigini unutmayin.
36- Üzüntü ve streslerin bel sagliginizi da olumsuz yönde etkilendigini bilerek ruh sagliginiza özen gösterin. Ailevi sosyal veya is hayatinizla ilgili problemlemlerinizi çözmek için gerekirse ilgili doktor ve sahislardan yardim isteyerek köklü bir çözüme gidin. Lüzumu halinde bulundugunuz ortami geçici de olsa degistirin veya tatile çikin.
37- Yaptiginiz isi sevin. Stres altinda ve is yerinde mutsuz olan kisilerde bel rahatsizliklari daha *** görülür. Bu nedenle meslek seçimi konusuna henüz hayatin basindayken gereken önemi verin.
38- Günlük yasamda gerginlikten kurtulmanin yollarini ögrenin.
39- Uzun topuklu veya topuksuz ayakkabi giymeyin. Ayakkabinizin topuklari normal, ökçeleri yumusak olsun. Orta topuk ayakkabilara alistiginizda bunu mümkün mertebe degistirmeyin.
40- Sandalye veya koltuga oturmak için kendinizi oturaginizin üstüne sanki düsüyormus gibi birakmayin. Yavas yavas kontrollü olarak oturma pozisyonuna geçin.
41- Sandalye veya koltukta otururken, bir cismi (hafif dahi olsa) öne dogru egilerek yerden almayin.
42- Beliniz agridigi dönemlerde alafranga tuvaletleri tercih edin. Tuvalete otururken en azindan tek elinizi destek olarak kullanin.
43- Tuvalet ihtiyacinizi giderirken oturur pozisyonda öne dogru egilmeyin. Agrili dönemde alafranga tuvalette ters oturmaniz bu açidan yarar saglayabilir.
44- Mutlak sert yatak istirahatinde iken ayaklarinizin altina birkaç yastik koyarak yükseltmeniz daha iyi olacaktir. Bu esnada yemeklerinizi yatarak yiyebilirsiniz. Namazlarinizi sag yaniniza dogru yatarak isaretle kilabilirsiniz. Yastiginizin alçak olmasinda da yarar var. Bu pozisyonda yorulursaniz yan yatabilirsiniz.
45- Yan yatista kalça ve dizlerinizden çekerek bacaklarinizi toplar ve ana rahmindeki gibi kivrilarak durursaniz rahat edersiniz. Iki bacaginizin arasina yumusak bir yastik koymaniz da iyi olur.
46- Doktorunuz mutlak yatak istirahati vermisse tavsiyesine uyun. Bu tedavi esnasinda agriniz artiyor, durumunuz kötüye gidiyorsa doktorunuza bildirin. Birkaç gün içinde iyilesirseniz yine doktorunuzu haberdar edin. Uzman doktor hastanin tedaviye verecegi cevaba göre bu süreyi artirip azaltabilir. Zaten ilk birkaç gün sonrasinda hastaligin genel seyri kendisini belli eder. Prensip olarak hasta becerebildigi anda normal yasantisina dönmelidir. Kriter hayat kalitesidir. Lüzumsuz uzamis yatak istirahati de dogru degildir.
47- Yorgunluga bagli olarak beliniz agriyorsa usulüne uygun yapilan 10-15 dakikalik istirahat en iyi ilaçtir. Tam rahatlamak ve gevsemek için ayaklarinizi sandalyeyle yükseltirken boynunuzun altina da küçük bir yastik koyabilirsiniz.
48- Sirtüstü yatarken yüksek yastik kullanmayin.
49- Yataginiz bel hizasindan itibaren kirilabiliyorsa 45 derecelik bir açi olusturacak tarzda ayarlayarak sirtinizi dayar ve dinlenebilirsiniz. Böyle bir yataginiz yoksa iskemleyi devirerek arkaligin üzerine yastik koyup ayni sekilde dinlenebilirsiniz.
50- Bacaklariniz düz pozisyondayken, ayakta dimdik uzun süre hareketsiz kalmayiniz. Münavebeli olarak bir ayaginizi öne dogru uzatip pozisyon degistirin veya yürüyün.
51- Saglikli iken düzenli olarak spor yapin. Yüzmeye önem verin, yürümeyi ihmal etmeyin.
52- Daha önce bel rahatsizligi geçirmisseniz, güres, boks, judo, futbol, basketbol gibi mücadele sporlarindan ve halter, jimnastik, golf, tenis gibi ugraslardan uzak durun. Bunlarin yerine yürüme ve yüzme gibi sporlari tercih edin. Beli fazla egmeden bi***lete binmek de faydalidir.
53- Çocuklariniz hizli gelissinler diye onlara asiri antrenman veya gereginden fazla spor yaptirmayin.
54- Çocuklarinizi oturarak ders çalisirken öne veya yana egik durmamalari konusunda onlari *** *** uyarin. Masada uzun süre çalismasi gereken kisilerin öne egilmemeleri için çalisma yüzeyinin bir miktar egimli olmasinda yarar vardir. Masanizin altina da ayak dinlendirme basamagi koyunuz.
55- Raflardan kitap veya herhangi bir esyayi alirken önce ayaginizin altina yükseltici bir sey koyunuz ve o esyanin hizasina yükseldikten sonra aliniz.
56- Çamasir asarken yukariya dogru uzanarak belinizi germeyiniz. Ipin seviyesini boyunuza göre ayarlayiniz.
57- Ayakkabinizi baglamaniz veya benzer bir hareket yapmaniz gerekiyorsa, çömelerek veya yüksekçe bir cismin üstüne basarak yapin.
58- Yataktan kalkarken önce tam yan dönün, daha sonra ellerinizle yandan destek alarak oturur pozisyona geçin ve öyle kalkin. Yatmak için ise önce yatak kenarina oturun ve bacaklarinizi yukariya çekerken gövdenizi yataga uzatin.
59- Otomobil kullanirken koltugunuz sert olsun, arkaya dayandiginizda koltuk belinizi desteklesin ve adeta kavrasin. Uzun yola çikarken de belinizi ince bir yastikla destekleyin.
60- Otomobile bindiginizde koltugunuzu pedallara yakin olacak sekilde ayarlayin. Dizlerinizin de kalçanizin biraz yukarisinda durmasini saglayin. Aksi halde beliniz rahat etmez.
61- Uzun süre araç kullanmayin. Sayet önünüzde kat edilecek çok uzun bir yol varsa *** *** mola vermeyi ve bu esnada biraz yürümeyi tercih edin.
62- Arabanizin bagajini bosaltirken de esyalari öne, ileriye dogru uzanarak almayin. Önce bir ayaginizi tamponun üzerine koyun, sonra belinizi fazla egmeden bagaji bosaltin.
63- Çocuklariniz okula giderken çantalarinda mümkün mertebe az yük tasitmaya çalisin. Bunun için sadece o günkü dersleri ilgilendiren kitap ve ders gereçlerini yanlarina almalari konusunda onlari egitin.
64- Ütü yaparken tek ayaginizin altina 15-20 santimetre yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltin, belinizin rahatladigini göreceksiniz. Bir süre sonra basamagin üzerine öbür ayaginizi koyun.
65- Elektrikli süpürgeyle veya paspasla yerleri temizlerken öne dogru egilmeyin ve belinizi dik bir pozisyonda tutmaya gayret edin. Bu nedenle uzun sapli süpürge kullanmak daha yararli olacaktir. Bahçede çalisirken de uzun sapli aletleri tercih edin.
66- Yataginiz sert olsun. Yattiginiz zaman vücudunuz yataga gömülmesin. Vücudu degi*** sekillere sokan, stabil olmayan yumusak veya çöküntülü yataklar saglikli degildir. Altinda sunta veya tahta olan yataklar ile üzerine yatildiginda omurganin fizyolojik kivrimlarina uyum gösterebilen kaliteli ortopedik yataklari tercih edin.
67- Bilgisayar karsisinda saatlerce hareketsiz veya uygun olmayan pozisyonda kalmak beli rahatsiz eder. Bilgisayarda çalisirken basiniz dik, beliniz ve kalçalariniz arka kismi destekli, köprücük kemikleriniz yere paralel durumda olmali. Gözleriniz ekranin üst düzeyi hizasina yakin konumda ve ekrani tam karsidan görecek pozisyonda bulunmali. Kollariniz rahat, önkol ve bilekleriniz ayni çizgi üzerinde yere paralel olmali. Ayaklarinizi da bir destek üzerine koymaniz daha iyi olur.
68- Daha önce bel rahatsizligi geçirdiyseniz ziplama hareketi yapmayin ve yüksek bir yerden asla atlamayin.
69- Saglikliyken, günlük yasantinizda tembel olmayin, hareketliligi tercih edin. Fazla harekete izin vermeyen is ve hayat düzeni belinizi tehdit eder. Buna karsilik otobüs ya da metroda bir durak önce inmek, asansör yerine merdiveni kullanmak size çok sey kazandirir.
70- Yürürken veya ayakta dururken vücudunuzun dik bir pozisyonda olmasina özen gösterin. Agirliginizi her iki bacaginiza esit olarak paylastirin. Ayakta dururken her iki omuz ve kalçanizin ayni hizada olmasina dikkat edin. Dogru durusta çene içeri çekilmis, bas dik, sirt ve bel düzdür. Bu durusta kulaktan yere indirilen dik çizgi omuz ve kalçanin ortasindan ve ayak bilegi önünden geçer. Ayakta dururken sirt kambur, bel çukur, karin öne sarkik, gögüs yassilasmis ve çene öne çikmis olursa bu yanlistir. Böyle bir pozisyon bele rahatsizlik verirken iç organlar da basinç altinda kalir.
71- Isyerinde devamli oturarak çalisiyorsaniz, bu nun beliniz için sakincali oldugunu biliniz. Bu nedenle ara sira kalkip dolasiniz. Çünkü oturur pozisyonda iken belinize binen yük, aya kta iken oldugundan belirgin sekilde daha fazladir. Hatta yapilan arastirmalarda günlük mesaisinin büyük bir kismini oturarak geçirenlerde bel fitigina yakalanma riskinin ayaktakilere oranla daha fazla oldugu tespit edilmistir. Oturarak çalisirken belinizi ince bir yastikla desteklemenizde yarar vardir.
72- Sirtüstü yattiginizda veya bir haliya uzandiginizda bacaklarinizi dizlerinizden kirarak yukariya dogru toplayin. Bu pozisyonda beliniz rahatlar ve agrilariniz daha çabuk geçer.
73- Yan veya sirtüstü pozisyonda yatarak uyuyun. Yüzüstü yatmayin. Sirtüstü dümdüz uzanmak da dogru degildir.
74- Daha önce bel agrisi tecrübesi yasadiysaniz testereyle odun kesmeyin. Sayet bu islem esnasinda alet takilirsa ileri ve geri dogru zorlayarak kurtarmaya çalismayin.
75- Iri cüsseli hayvanlari yakalamak, yere yatirmak veya tasimak gibi zor bir isle mesgul olmak zorundaysaniz tek basiniza çalismayin. Bu islemi birden fazla kisi beraberce yapin. Isi ehline birakmak en iyisidir.
76- Saçinizi yikarken öne dogru iki büklüm egilmeyin. Yere diz çöktükten sonra dirseklerinizi küvetin kenarina dayayip basinizi yikayabilirsiniz. Daha da iyisi küvetin içine girip oturarak yikanmaktir.
77- Bel rahatsizliginiz varsa kamyon, kepçe, greyder gibi belinizi sürekli sarsan is makinelerini kullanmayin.
78- Koltukta kitap okurken sirtiniz arkaya yaslanmis ve basiniz dik pozisyonda olmali. Bas ve boyun öne egilmis sekilde okumak beli de rahatsiz eder.
79- Masaya veya herhangi bir yere dayanarak dinlenecekseniz beliniz çukur vaziyette olmasin. Kalça ve dizlerinizi bükerek kendinize daha rahat bir pozisyon verin.
80- Ayakta çalisirken ayaginizin altina alçak bir cisim çekin. Vücut agirligini zaman zaman bir bacaktan digerine aktarin. Bula*** yikarken lavabonun altindaki dolabi açarak bir bacaginizi içeriye dogru sokarsaniz rahat ettiginizi göreceksiniz.
81- Çalisirken kendinizi asiri yormayin. Bazen bir isten digerine geçmek de dinlendirici olabilir.
82- Merdivenlerden inerken bastiginiz basamaklara çok dikkat edin. Bazen son basamaga geldiginizi sandiginizda bir basamak daha vardir ve siz farkinda olmadan tüm vücudunuzla asagiya dogru düsersiniz. Iste bu çok tehlikeli bir harekettir, bundan kaçinin.
83- Tarlada, insaatta, isyerinde, evde çalisirken veya kar kürerken beliniz aniden agrimaya basladiysa geri kalan isi bitirmek üzere gayret sarf etmeyip hemen istirahata çekilin. Sert bir zeminde sirtüstü uzanip dizlerinizi hafifçe bükerek bacaklarinizi yukariya dogru toplamis vaziyette 15-30 dakikalik istirahat oldukça rahatlatici olur. Eger bu süre sonunda iyiye gidis yoksa doktorunuza müracaat edin. Hastaliginiz esnasinda istirahat süresinin uzun mu yoksa kisa mi olacagini önceden kestirebilmek çok zordur ancak manyetik rezonans görüntüleme metodu uzman doktora bu konuda bir fikir verir.
84- *** *** egilip bükülmenizi gerektiren bir is yapiyorsaniz belirli araliklarla dinlenin. Bu dinlenme esnasinda da belinizi aksi yönde esnetin.
85- Bebeginizi be***ten veya yattigi yerden alirken ona dogrudan uzanmayin. Önce dizlerinizi kirarak çökün ve bebege yaklastiktan sonra kucaginiza alin.
86- Bir yasini geçmis çocuklarinizi kucaginiza alip sevmek için belinizden egilerek ileriye dogru uzanmayin. Mutlaka dizlerinizi kirarak kucaklayin ve severken de yaniniza oturtarak veya beraberce yatarak sevin.
87- Beliniz agriyor ve özellikle de agri bacaginiza vurmaya baslamis ise vakit geçirmeden uzman doktora müracaat edin. Doktor olmayan kisilerle kaybedeceginiz vaktin bazen telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabilecegini unutmayin.
88- Kapi veya pencereyi açarken zorlaniyorsaniz bu isi yapmak üzere daha güçlü bir kisiden yardim isteyin.
89- Karin kaslarinin kasilmasiyla olusan etki disk içindeki basinci bariz miktarda azaltir. Günlük yasantiniz esnasinda çesitli yerlerde beklerken karninizi içeri çekerek adalelerinizi gerin ve gergin vaziyette 10’a kadar sayarak soluk almadan öylece durun. Sonra yavas yavas gevseyin. Soluk tutma süresini haftalar ilerledikçe giderek artirin. Karin kaslariniz kasilmis vaziyette soluk alip vermeye alisin.
90- Bel fitiginin en çok etkiledigi alanlardan biri de kisinin cinsel hayatidir. Bu konudaki ***intilarinizi doktorunuza anlatmalisiniz. O size cinsel perhiz ve aktif cinsel hayatinizin ne sekilde olacagi konusunda genis bilgi verir. Ancak agrinin siddetini korudugu süreçte ve akut dönemlerde cinsel perhiz uygundur. ***ayetler gerileyip kisi kendini aktif cinsel hayata hazir hissettigindeyse çiftlerin yan yattiklari pozisyon (erkek arkada) tercih edilmelidir. Hastaligi geçirmis olan kisinin altta bulundugu ve belini hafif bir yastikla destekledigi pozisyon da nispeten tavsiye edilebilir.
91- Bel rahatsizligi geçirmis bir kisi olarak uçak biletinizi alirken ayaginizi rahatça uzatabileceginiz bir yeri tercih ediniz. Uzun süreli yolculuklarda koltugunuzu hafifçe arkaya yatiriniz ve belinizi ince bir yastikla destekleyiniz. Yolculuk esnasinda sürekli oturmayip ara sira ayaga kalkarak bir miktar yürüyünüz. Yolculuk bitiminde valizlerinizi tekerlekli arabaya koyarak tasiyiniz. Zaten valizleriniz tekerlekliyse problem olmaz. Imkan varsa sonunda sicak bir küvete veya jakuziye girerek adalelerinizi rahatlatiniz.
92- Belinizin agridigi günlerde çevrenizdeki insanlardan yardim istemekten çekinmeyin. Evde esiniz ve çocuklariniz, is yerinde ise arkadaslariniz rahatsizligi atlatmanizda size yardimci olabilirler. Arabanizi bile birkaç gün süreyle baska birileri kullanabilir. Her isi bizzat kendiniz yapmak zorunda degilsiniz.
93- Doktorunuzun verdigi ilaçlari tavsiye edildigi gibi kullanmaya özen gösterin. Mide problemi veya herhangi baska bir yan etki ortaya çikarsa doktorunuza bildirin.
94- Bel ve sirt agrilarinin bir kismi günlük hayatta yasanan stres, endise, kizginlik, kiskançlik, üzüntü ve bastirilmis öfke gibi duygular sonucunda ortaya çikar. Devam eden bu tip duygular karsisinda belirli bir çözüm ve rahatlama saglanmazsa beyin vücudun herhangi bir bölgesinde agriyi baslatma komutunu sizden habersiz olarak verir. Böylece asil meseleden kaçilarak ilgi baska tarafa çekilir. Bel de bu tip olaylardan ***likla nasibini alan bölgelerden biridir. Böyle bir mekanizmanin tuzagina düsmüs olan kisi minicik agrilarini büyütür. Aslinda bu sekilde çözülememis duygusal problemlerden kaçilmaktadir. Doktora müracaat ettiginizde yapilan tetkikler neticesinde ciddi bir hastalik teshisi net olarak ortaya konamamissa yukarida anlattigimiz mekanizma akliniza gelsin. Bir taraftan asil probleminizi bulup çözmeye çalisirken diger taraftan telkinle hasta olmadiginiza kendinizi inandirip “Hasta degilim!” deyiniz. Agrilarinizin hafifledigini hatta kayboldugunu göreceksiniz.
95- Tedaviniz bitip yeniden is hayatiniza döndügünüzde faaliyetlerinizi yavas yavas arttirin. Hatta ilk birkaç gün yarim mesai ile yetininiz. Belinize asiri yükleme yapmayiniz. Is, aile ve sosyal hayatinizda bu kitaptaki ögütleri daima göz önünde bulundurunuz.
96- Alkol diger birçok zararlarinin yani sira kemik sagligini da olumsuz yönde etkiler. Omur kemiklerindeki mineral kaybi ve sagliksiz yapi dolayli olarak disklere etki eder. Alkol kullanmamaya özen gösterin.
97- Sigara içenlerin vücudundaki tüm hücreler yeterli oksijen alamaz. Bu olaydan kalp, akciger ve beyin basta olmak üzere bütün organlar etkilenir. Omur kemikleri arasindaki diskler de oksijensiz ortamda daha kolay dejenere olur ve zamanla kendilerini tamir etme yeteneklerini kaybeder. Böylece bel fitigi gelismesi riski de artar. Sigara ayrica öksürügü baslatir. Öksürük ise dejenere olmus ve zayiflamis disklerin üzerine asiri bir basinç uygulayarak bazen bardagi tasiran son damla olabilir. Sigara içmeyin, içiyorsaniz mutlaka birakin. Gönüllü kuruluslardan ve kendi doktorunuzdan da yardim alabilirsiniz.
98- Tek bir çesit bel fitigi olmadigi gibi, tek bir çesit bel fitigi tedavisi de yoktur. Öyle bir bel fitigi vardir, yalnizca ilaç ve istirahat yeterli olur. Öylesi de vardir ki fizik tedavi
ve diger konservatif tedavi türleriyle iyilesir. Fakat bazi bel fitigi hastalari da vardir ki mutlaka cerrahi girisim gerekir. Bu nedenle elindeki tek bir tedavi çesidiyle tüm bel fitigi hastalarini iyi ettigini söyleyen sahislara inanmayin. Sagliginizi uzman doktorlara emanet ediniz.
99- Uzman doktor yaptigi muayene ve tetkikler neticesinde sizdeki bel fitiginin cerrahi girisim gerektirdigine karar vermis ise ameliyattan kaçmayin. Lüzumsuz kaybedilen zamanin bazen telafisi imkansiz sonuçlara yol açtigini bilin. Prensip olarak cerrahi girisim son çaredir ancak yapilan bütün konservatif tedavilere ragmen iyilesme görülmüyor ve inatçi bir agri varligini sürdürüyorsa cerrahiden çekinmeyin.
100- Her yere araba ile gitmek, televizyonu bile uzaktan kumanda ile açip kapamak, sürekli oturarak çalismak, kilo aldiracak her türlü besini umursamadan yemek dogru bir yasanti

beyin tümörleri tipleri ve tedavileri

Beyin Tümörleri ve Tipleri

Vücut çok çeşitli, ayrı ayrı görevleri olan hücrelerden yapılmıştır. Bu hücrelerin çok büyük bir kısmı hayatımız boyunca büyür ve ölürler. Ölenlerin yerine diğer hücrelerin bölünmesi ile yenileri gelir. Bu şekilde vücudun sağlıklı kalması ve görevlerini doğru şekilde yapması sağlanır. Hücrelerin yenilenirken bölünmeleri milyonlarca yıllık evrim sonucunda çok sıkı kurallara bağlanmıştır ve çoğu zaman bir insanın hayatı boyunca sorunsuzca işlemektedir. Ancak hastalıklar, kalıtımsal etkenler ve vücudun çevreden maruz kaldığı etkenler sonucunda hücrelerin doğru fonksiyon görmesi bozulur ve hücreler büyüme kontrolünü kaybederek çok sık, hızlı ve olması gerekenden fazla sayıda bölünmeye başlarlar. Bu bozuk hücreler tümör denilen yanlış çalışan hücre topluluklarını oluştururlar. Aynı durum beyin ve sinir sisteminin diğer hücreleri içinde geçerlidir. Her yıl yaklaşık 16.000 insanda beyin tümörü saptanmaktadır.


Tümörler iyi huylu (benign) ve kötü huylu (malign) olarak iki ana guruba ayrılırlar. İyi huylu tümörler kanser hücreleri içermeyen gruptur. Genellikle çıkartılabilirler, tekrarlamazlar ve etraftaki normal çalışan dokulara yayılıp onların fonksiyonlarını bozmazlar. İyi huylu beyin tümörlerinin iyi sınırları vardır ve cerrahi ile çıkartılabilirler. Ancak beyin içindeki diğer normal dokulara bası yaparak onların normal çalışmasını engelleyebilirler.


Kötü huylu beyin tümörleri kanser hücreleri içermektedir. Hayatı tehdit ederler. Hızlı büyürler ve etraf normal dokulara yayılarak onların fonksiyon görmesini de engellerler. Genellikle tıpkı ağaçlar gibi etrafa kök salarak beslenmeleri için gerekli olan maddeleri sağlıklı beyin dokusundan çalarak ayakta kalırlar.


Santral sinir sitemi, özellikle de beyin çok sıkı korunan kapalı bir kutunun (kafatası) içinde olduğundan basınç değişikliklerine çok hassastır. Bu nedenle bazı iyi huylu tümörler de kanser hücresi içermemelerine rağmen önemli yapılara baskı yaparak hayati tehlikeye neden olabilirler.


Beyin dokusundan kaynaklanan tümörlere birincil (primer) beyin tümörü denilir. İkincil (sekonder) beyin tümörü ise beyin dışı bir kanserin beyne yayılması ile oluşur. Beyin tümörleri kaynak aldıkları dokunun tipine göre adlandırılırlar. En sık görülen birincil beyin tümörü gliomlardır. Bunlar beynin sinir dışı destek hücrelerinden kaynaklanır.


Aşağıda sık karşılaşılan beyin tümörleri hakkında çok kısa bilgi verilmiştir.


• Astrositomlar : Astrosit denilen küçük, yıldız şekilli hücrelerden kaynaklanırlar . Beyin, beyincik, omurilikte görülebilirler. Erişkinlerde genelde beyin yarım kürelerinde yerleşirlerken, çocuklarda daha çok beyin sapında görülürler. Evreleme sistemine göre 3. evredeki tümöre anaplastik astrositom, 4. evredeki tümöre glioblastome multiforme denilir. Kötü huylu tümörlerdir.


• Epandimomlar : Genellikle beynin ventrikül denilen boşluklarının duvarını döşeyen hücrelerden gelişirler. Omurilikte de görülebilirler. Her yaşta oluşabilseler de genellikle çocukluk ve genç erişkin çağında görülürler.


• Oligodendrogliomlar: Sinir hücrelerinin uzantılarının korunmasından sorumlu “myelin” denilen yağ katmanını üreten hücrelerden kaynaklanır. Yavaş büyürler ve etraf dokulara yayılmazlar. Orta yaşlarda daha sık görülen ender tümörlerdir.


Bunların dışında beynin kendi dokusundan kaynaklanmayan başka tümörlerde vardır. En sık görülenler :


• Medullablastomlar : Son çalışmalarda bu tümörlerin doğumdan sonra vücutta kalmaması gereken primitif (gelişen) sinir hücrelerinden kaynaklandığı gösterilmiştir. Bu nedenle medullablastomlar Primitif Nöro Ektodermal (PNET) olarak da adlandırılırlar. Çoğunlukla beyincikte gelişirler. Genellikle çocukluk çağı tümörleridir ve erkeklerde daha fazla görülürler.


• Menengiomlar : Meninks denilen beyin zarlarından gelişir. Yavaş büyüyen ve genellikle etraf dokulara yayılmayan tümörler olduğu için beyin dokusu bu tümörlerin varlığına uyum sağlayabilir ve büyük boyutlara ulaşana kadar fark edilmeden kalabilirler. Genellikle 30-50 yaşlarında kadınlarda görülürler. %95 den fazlası iyi huyludur. Resim 2


• Kraniofarengiomlar : Hipofiz bezinin yerleştiği bölgede gelişirler. Genellikle iyi huyludurlar ancak bazen etraf dokulara fazla zarar verdiklerinden kötü huylu olarak adlandırılırlar. Çocuk ve gençlerde daha sıktırlar.


• Pineal bölge tümörleri : Pineal bezinin yerleşim yerinde görülürler. Beynin ortasında, derinde yerleşimli küçük bir organdır. Yavaş ve hızlı büyüyen iki tipi vardır.


• Hipofiz Adenomları: Hipofiz bezi, vücudun hormonal aktivitesini düzenleyerek düzgün ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayan beyinin altında yerleşmiş bir bezdir. Salgıladığı hormonlar ile vücuttaki tiroid, böbrek üstü bezi, kadınlarda süt bezleri gibi diğer bezlerin çalışmasını düzenler.


Bu bezden kaynaklanan tümörler toplumun yaklaşık % 2 – 30 ‘unda görülürler. Tüm beyin tümörlerinin %10 -15 ini oluştururlar. 30 – 40 yaşlarının tümörüdür. Ancak her yaşta görülebilirler.Bazı özel hastalık grupları dışında kalıtımsal olmadıkları düşünülmektedir. Herhangi bir hormon salgılayıp salgılamamalarına göre sınıflandırılırlar. Genellikle hormon salgılamayan tümörler görülür. Bu tümörler prolaktin (bayanlarda süt oluşum ve salınışından sorumlu) ,büyüme hormonu, ACTH (böbrek üstü bezini kontrol eden hormon) vb hormonları salgılamaktadırlar. Bazı tümörler bu hormonlardan birden fazlasını aynı anda salgılayabilir.


Bir diğer sınıflama ise boyutlarına göre yapılandır. Bir santimden küçük tümörlere mikroadenom; bir santimden büyük tümörlere ise makroadenom denilir. Bu tümörlerin çok büyük bir kısmı iyi huyludur ancak oldukları yerde etrafa yayılmadan büyüyerek ciddi sorunlara yol açabilirler.
Türlerine ve büyüklüklerine göre şikayetlere neden olurlar. Büyük boyutlu olanları yakın yapılara baskı yaparak baş ağrısına, görme sorunlarına yol açabilirler. Hipofiz bezi yerleşim yeri olarak görme sinirleri ile çok yakın ilişki içinde olduğundan bu tümörlere bağlı şikayetlerin en sık karşılaşılanı görme ile ilgili olanlardır. Hastalar genelde bulanık görmeden şikayet ederler. Büyüklüğüne göre görme alanı içinde karanlık alanlar oluşmasına neden olurlar. Bunların yanı sıra hormonal problemlere de yol açarlar. Bun bağlı olarak hastalarda kilo alımı, deride soluklaşma ve renginde koyulaşma, erkek tipi kıllanmada artış, saç dökülmesi, sinirlilik, terleme, çok su içip idrara çıkma, memelerden süt gelmesi vb. şikayetler görülebilir.


Şüphelenilen hastalarda tam bir endokrinolojik (hormonal) inceleme yapılmalı, görme muayenesi ve görme alanı testleri tamamlanmalıdır. Seçkin inceleme yöntemi kontrastlı ve kontrastsız beyin MR ıdır. Tanı klinik tablo ve yapılan testler sonucunda konulur.


Tedavi hastanın hormonal dengesizliğini ilaçlarla düzeltilmesiyle başlar.


Cerrahide etkinliği ve güvenilirliği kanıtlanmış transsfenoidal denilen burundan girişim tercih edilir. Genel beyin radyoterapisi tedavide uygun hastalarda bir diğer seçenektir. Genelde cerrahi olarak çıkartılması riskli vakalarda tercih edilir. Tümör kontrol oranı %76 – 97 arasında değişir. Ancak hormon salgılayan aktif tümörlerde hormon salgılanmasını engelleme yüzdeleri düşüktür (%38–70). Etkileri yıllar içinde çıkan bu tedavi yönteminde komplikasyonlar geç dönemde ortaya çıkabilir. Bunlardan en önemlisi hipofiz bezinin RT ye bağlı hiç çalışmamasıdır (%12–100). Yine geç dönemde görme ile ilgili problemler gelişebilir (%1–2).


Gamma Knife ® bu tümör grubu için başarılı olarak uygulanan diğer bir tedavi seçeneğidir. Ana amacın tümör büyümesini kontrol etmek olduğu bu yöntemde hayat boyu yeni tümör gelişme riski de uygun vakalarda ortadan kaldırılır. Tedavide genel beyin radyoterapisine üstün olarak tümöre radyasyon verilirken etraftaki önemli yapılar korunur ve daha yüksek doz uygulanabilir. Benzer geç komplikasyonlar görülme ihtimali olsa da yüksek doz radyasyon daha sınırlı bir alana verildiği için bu tedavi yönteminde komplikasyon oranları belirgin düşüktür.
Literatürde Gamma Knife Radyocerrahisi ile %90 oranında tümör kontrolü, %60 oranında hormonal kontrol bildirilmektedir.


• Köşe Tümörleri : Beyincik ve beyin sapının birleşim noktasına köşe denilmektedir. Her ne kadar bu bölgede çeşitli tümör tipleri görülebilse de köşe tümörü denilince akla gelen ilk tümör tipi sekizinci kafa siniri, işitme ve dengeden sorumlu vestibular sinirin kılıf tümörü, schwannomlardır. İyi huylu, yavaş büyüyen tümörlerdir. İşitme ve denge sinirine bası yaparak duyma ve denge problemlerine neden olurlar. Eğer tümör daha fazla büyürse yüzün duyusunu alan sinire bası yaparak yüzde uyuşmaya neden olabilir. Daha da büyüyen tümörler yüz felcine ve hatta beyin sapına bası yaparak hayati tehlikeye neden olabilirler.


Genellikle tek taraflı olarak görülen bu tümörler nörofibromatosiz tip 2 denilen kalıtsal bir hastalıkla beraber iki taraflı olarak görülebilirler. Tek taraflı olan tipi beyin tümörlerinin %8 ‘ ini oluşturmaktadırlar. Her yıl 100.000 kişiden birinde bu tümör görülmektedir. Erken tanı ciddi sorunlar çıkartmadan tedavi edilebilmesi için anahtar rol oynar. Hastaların %70 inde ilk şikayet işitme kaybıdır. Baş dönmesi, baş ağrısı, çınlama da görülen şikayetlerdir. Daha büyük tümörü olan hastalarda yüz felci, çift görme, yutma güçlüğü, yüzde ağrı ya da uyuşma görülebilecek diğer şikayetlerdir.


İşitme kaybının derecesini saptamak için özel testler yapılmaktadır. Tanıdan şüphelenildiği durumlarda MR çekilerek tanı netleştirilir.


Tedavide 3 seçenek vardır: 1. cerrahi 2. stereotaktik radyocerrahi 3. takip.


Cerrahi tipi tümörün boyuna ve diğer sinirlerle olan ilişkisine göre yapılır. Küçük tümörlerde işitme korunabilirken; büyük tümörlerde etraf dokulara ve diğer kafa sinirlerine zarar vermiş olması nedeni ile daha ciddi komplikasyonlar oluşması riski vardır. Cerrahi sonrası tekrarlama riski %5 den azdır. Beyin omurilik sıvısı kaçağı, menenjit, hidrosefali, yara enfeksiyonu sık görülen komplikasyonlar arasındadır. Bunun yanında dengesizlik ve baş ağrısı da operasyondan sonra uzunca bir süre devam edebilir. Cerrahinin bir diğer önemli riski de yüz felci gelişmesidir. Büyük tümörlerde daha fazla görülen bu komplikasyon %5 - %30 arasında görülmektedir.


Radyocerrahi son yılların etkin tedavi yöntemidir. Ancak cerrahi ile kıyaslanınca daha uzun bir takip süresi gerektirmektedir. Sonuçlarda daha geç alınır. Tek bir seansta verilebileceği gibi toplam dozun parçalar halinde verildiği bölünmüş radyocerrahide kullanılabilir. Riskleri cerrahiye kıyasla düşüktür. Radyocerrahi ile tümör kontrolü 10 yıllık takipte %95 dolaylarındadır. Bir radyocerrahi türü olan Gamma Knife ® Radyocerrahisi kliniğimizde bu tümörler için kullanılmaktadır. Yan etkiler arasında baş ağrısı, dengesizlik, kulakta dolgunluktur. Seyrek olarak yüz felci görülebilir. Yan etkiler zamanla geriler ve genellikle tamamen kaybolur. Hayat boyu işitme ve MR kontrolleri gerekmektedir.


Takip kararı genellikle yaşlı ve cerrahi veya radyocerrahiye engel olabilecek ek sağlık sorunları olan hastalarda alınır. Tümör yavaş büyüme eğiliminde olduğundan ciddi problemlere yol açana kadar takip edilebilir. Eğer tümörde büyüme saptanırsa hastanın içinde bulunduğu durum göz önünde bulundurularak ileri tedavi seçeneklerinden birisi seçilir.


Bu yöntemlerden hangisinin seçileceği hastanın sağlık durumuna, tümörün büyüklüğüne ve hastanın tercihlerine göre değişmektedir. Her hasta için ayrı, kişiye özel tedavi planlamaları kullanılır. Literatürde Gamma Knife Radyocerrahisi ile %95 tümör kontrolü, %70 işitme kontrol oranı, %90'nın üzerinde Fasial Sinir (yüz hareketlerini kontrol eden sinir) korunma oranı bildirilmiştir.



Resim 1


Metastatik Tümörler : Metastaz bir kanserin yayılmasıdır. Vücudun başka bir organındaki bir kanser yayılarak beyne ulaşırsa buna ikincil beyin tümörü denir. Beyine yayılmış kanser orijinal kanserin aynısıdır ve aynı şekilde isimlendirilir. Örneğin akciğer kanseri beyne yayılırsa buna metastatik akciğer kanseri denilir. Çünkü beyindeki metastatik tümörün hücreleri akciğer hücrelerine benzer, beyin hücrelerine değil. İkincil beyin tümörlerinde tedavi kanserin başlama yerine, yayılımının derecesine, hastanın yaşına o anki sağlık durumuna ve ilk hastalığı için uygulanan tedaviye verdiği yanıta göre değişir. Literatürde Gamma Knife Radyocerrahisi ile %90 üzerinde tümörün tamamen yok edildiğine dair sonuçlar bildirilmektedir.



Resim 4


2. Beyin Tümörlerinin Tedavisi

Tedavi seçimini etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar tipi, yerleşim yeri, büyüklüğü ve hastanın durumudur. Çocuklar ve erişkinlerdeki seçenekler birbirinden farklıdır. Her hasta için ona özgü bir tedavi planı seçilir.

Beyin tümörleri cerrahi, radyasyon ve ilaçla tedavi edilebilirler. Hastanın ihtiyaçlarına göre birçok yöntem bir arada kullanılabilir. Hastanın tedavisi genellikle bir ekip tarafından yürütülür. Bu ekipte beyin cerrahı, tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğu bulunur. Bunların yanı sıra fizik tedavi uzmanı ve konuşma terapisti de ekibe katılabilir.

Birçok beyin tümöründe cerrahi ilk tedavi seçeneğidir. Mümkünse cerrah tümörün tamamını çıkartır. Ancak eğer etraf sağlam dokuya zarar vermeden tümörün tamamı çıkartılamıyorsa doktor tümörün mümkün olan kısmını çıkartır. Kısmi çıkarma kafa içi basıncını azaltacağı için hastanın şikâyetlerinin azalmasına ve radyasyon veya ilaçla hedeflenecek tümör dokusunun azalmasına yardımcı olur.

Bazı vakalarda tümör çıkartılamaz. Böyle durumlarda cerrah sadece biyopsi yapar ve tümörün küçük bir kısmını çıkartır. Çıkan kısım patolojiye yollanır ve mikroskop altında incelenerek kesin tipi öğrenilir. Bu tedavinin şekillendirilmesinde önemli bir bilgi kaynağıdır. Biyopsi açık cerrahi ile yapılabildiği gibi genel durumu buna izin vermeyen hastalarda özel sistemler kullanılarak bir iğneyle de yapılabilir. Doktor hastanın başına özel bir çerçeve (Frame) takarak MR ve/veya BT görüntüleri alır. Bu şekilde tümör dokusunun kafa içindeki kesin yerleşim yeri koordinatları ile belirlenir. Bu bilgilerle kafa tasına küçük bir delik açılarak biyopsi iğnesi doğrudan tümöre hedeflenir ve biyopsi alınır. Bu tekniğe “stereotaksi” denilir.

Radyasyon tedavisi (radyoterapi) çeşitli şekillerde uygulanabilir. Radyasyonun tüm kafaya büyük bir makine aracılığı ile verildiği yöntemde hastalar haftanın 5 gününde birkaç hafta süreyle ışınlanır. Tedavinin süresi tümörün tipine ve boyutuna göre belirlenir. Tedavinin bu şekilde parça parça yapılmasındaki amaç normal dokuların göreceği zararı azaltmaktır. Radyasyon özel maddelerin cerrahi ile doğrudan tümör içine konulması yolu ile de uygulanabilir. Konulan maddenin radyoaktif özelliklerine göre ya kısa süreli uygulama yapılır ya da madde kalıcı olarak beyinde bırakılır.

Stereotaktik radyocerrahi tedavideki diğer bir seçenektir. Tedavi tek seansta yapılır. Bir çok açıdan yüksek doz radyasyon sadece tümör dokusuna yönlendirilir. Bu şekilde normal beyin dokusuna zarar verilmez. Bu yönteme “GAMMA KNIFE RADYOCERRAHİSİ” denilir. Daha kısa sürede daha etkili, daha doğru bir tedavi yöntemi sağlar. Bu yöntemde tümör boyutlarının üç santimetreden küçük olması gerekmektedir.

Kemoterapi kanser hücrelerini öldürmek için ilaç kullanılmasıdır. Tek bir ilaçla veya birçok ilacın çeşitli dozlarda birleşimi ile uygulanabilir. Tedavi ağızdan veya damardan olabileceği gibi doğrudan omurga içindeki beyin omurilik sıvısına verilerek de yapılabilir.

Bu tedavi şekillerinden birisi ile tedavisi yapılan hastalar, süresi doktorlar tarafından belirlenen ve ilk başlarda daha sık; sonra araları açılan kontrollere gelirler. Kontroller sırasında BT veya MR görüntüleri ile tümördeki değişimler takip edilir, hastaların tam bir muayenesi yapılır. Gerek görülürse ilaç tedavileri düzenlenir.

GAMMA KNİFE ® TEDAVİSİNE UYGUN BEYİN TÜMÖRLERİ

• Menengiom

• Schwannom

• Hipofiz Adenomları

• Metastatik Beyin Tümörleri

• Astrositomlar

• Epandimom

• Medullablastom

• Kraniofarengiom

• Diğer

13 Aralık 2009 Pazar

Kollestrolü Düşüren Mucize

Kolesterol düşüren mucize
Amasya elmasının kolestrolü kontrol altına aldığını biliyor muydunuz ?





Lezzetiyle ün yapan Amasya elmasının içerdiği zengin potasyum sayesinde kan basıncını düzenlediği, adalelerin kasılmasını önlediği, sinirsel uyaranların iletimini kolaylaştırdığı, kalp ve böbrek gibi hayati organların çalışmasına yardımcı olduğu ve ayrıca kolesterol düşürücü etkisi de olduğu belirtildi.

Amasya adıyla bütünleşen ve özelliğini yine Amasya'nın coğrafi yapısından alan misket elması, tüketicilerin karşısına Amasya elması olarak çıkıyor. Misket elmasının yetişmesi için ideal bir coğrafya ve iklime sahip olan Amasya Vadisi'nde boğazın esintisi elmaya farklı bir tat ve koku veriyor. Amasya elmasının en büyük özelliği bir yıl meyve verip bir yıl meyve vermemesi, bir yanı kırmızı ve bir yanı yeşil olması.

Amasya Valiliği, kentin tanıtımlarında da elmayı ön palana çıkartıyor. Amasya Valiliği'nden alınan bilgilere göre, ince kabuklu, hoş kokulu, sert ve dayanıklı olan Amasya elması, uzun süre saklanmaya elverişli. 2 türü olan Amasya elmasının daha küçük ve tatlı olanına misket elması, daha iri ve aşılı olanına ise kabak elması deniyor.

Elmanın içerdiği zengin potasyum sayesinde kan basıncını düzenlediği, adalelerin kasılmalarını önlediği, sinirsel uyaranların iletimini kolaylaştırdığı, kalp ve böbrek gibi hayati organların çalışmasına yardımcı olduğu ve ayrıca kolesterol düşürücü etkisi de bulunduğu ifade edildi. Posa, potasyum ve antioksidan içeren öğeler açısından da zengin bir meyve olan elmanın kabuğunun vücuda son derece yararlı olduğu, bu nedenle elmanın kabuğuyla tüketilmesinin daha doğru diş sağlığı için faydalı olduğu önerildi.

Alzheimer belirtileri Nelerdir?

Alzheimer Derneği'nce, bu hastalığı düşündürten 10 belirti bulunduğu bildirildi.

İşte bu belirtiler:

-Zamanı ve yerleri karıştırmak.
-Eşyaları yanlış yerlere koymak, bulamamak.
-Konuşma güçlüğü çekmek.
-Günlük yaşam işlevlerini yerine getirmede güçlük yaşamak.
-Huy değişiklikleri olması.
-Davranış değişikliklerinin ortaya çıkması.
-Olayları değerlendirme ve karar vermede güçlük.
-Muhakemede güçlük çekmek
-Olaylara ilgi ve günlük becerilerin kaybı.

Dinç Bir Beyin İçin Yapılması Gerekenler

Terleyin: Egzersiz, verimli çalışmak için bol oksijene ihtiyaç duyan beyin hücrelerinin gıdası gibidir. Böylece beynin öğrenme ve hatırlama becerisi güçlenir.

Balık yiyin: Yüksek Omega-3 içeren sardalya ve ton gibi yağlı balıkları tüketmek zekayı attırır. Konsantrasyon ve okuma yeteneğini geliştirir. B vitamini ve protein açısından zengin besinler de seratonin içerdiği için beyindeki iletişim hızlanır.

Lavanta koklayın: Lavanta kokusu işe konsantrasyonu artırır. Özellikle öğle aralarında, çalışmaya başlamadan önce lavanta koklayın.

Mola verin: Uzun ve aralıksız çalışma saatleri ters etki yaparak beynin verimini düşürür. Araştırmalar her 40 dakikalık çalışmadan sonra 20 dakikalık ara vermenin, sonraki 40 dakikaya hazırlanmak için gerekli olduğunu savunuyor.

İyi bir uyku çekin: Gece 7-8 saatlik uyku beyin performansını en üste taşır. Ayrıca gün ortasında 30 dakikalık bir kestirme beynin şarj olmasını sağlar.

Sakız çiğneyin: Sakız çiğneme beyne giden kanı yüzde 20 artırıyor. Böylece hafızayı kuvvetlendirip, stresi azaltıyor.

Su için: Yüzde 80’i su içeren beynimiz su içmediğimizde küçülüyor. Bu sebepten her gün 1.5- 2 litre arasında su içmek gerekiyor.

Kırmızıya bakmayın: Kırmızı görmek özellikle sınavda başarıyı düşürüyor ve öğrencide motivasyon düşüklüğü yaratıyor.

Seks yapın: Orgazmla sonuçlanan bir seks veya hamilelik süreci, kadınların beyinlerindeki prolaktin hormonunun ve beyin hücrelerinin artmasını sağlıyor.

Sıcak çikolata için: Yatmadan önce içilecek bir bardak sıcak çikolata zekayı arırıyor. Kakao özellikle yaşlıların zihnini açıyor.

Rock dinleyin: Araştırmalar rock müziğin de, kla*** müzik kadar öğrenmeyi ve konsantrasyonu artırdığını gösterdi.

Rahatlayın: Rahat bir yere oturup gözlerinizi kapayın ve ayaklarınızdan boynunuza kadar tek tek kaslarınızın gevşediğini hissedin. Gerginliği atmak, sınavdaki başarınızı yükseltecektir.

Yetenek geliştirin: 6 yaş grubu üzerinde yapılan araştırmalara göre müzik ve resim gibi konularda eğitim gören çocukların IQ’ları daha yüksek oluyor.

Sınırlı teknoloji: SMS ve e-mail’i fazla kullanmak ve çok televizyon seyretmek zeka seviyesini düşürüyor.

Beyin jimnastiği yapın: Akıl oyunları oynayarak, bulmaca ve zeka testleri çözerek beyninizi zinde tutabilirsiniz.

Alkol almayın: Alkol beyin hücrelerini öldürerek, öğrenme ve hafıza bölgesine zarar verir.

Kablosuz İnternet Çocuklara Zararlı

Araştırmalar Kablosuz internet erişiminin (wireless) şehirlerde kanser riski yarattığını öne sürerken, Türk uzmanlar da çocukların bu sistemden uzak tutulmasını öneriyor
İngiliz Independent gazetesinde yer alan habere göre kablosuz internet (wi-fi) bağlantıları yüzünden şehirlerin üzerinde manyetik bulutlar oluşuyor. Doğal manyetik alandan 1 milyar kat daha güçlü olan bu dalgalar beyin hücrelerini öldürme, sinir sistemi rahatsızlıkları hatta kanserojen etki gibi pek çok soruna yol açabiliyor.
Uzmanlar özellikle çocukların risk altında olduğuna dikkat çekiyor. Evde yapılan bağlantıların da tehdit oluşturacağı üzerinde duruluyor. İngiltere'de Başbakan Tony Blair'den bu konuda çalışma yapması istenirken, Avusturya okullarda kablosuz ağ bağlantılarını yasakladı.

'GEREKSİZSE KULLANMAYIN'
Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, "Yeni ürünler her ne kadar manyetik açıdan korunmalı olsa da cep telefonu ve bilgisayara mesafeli yaklaşmakta fayda var. Özellikle küçük çocukları cep telefonundan kesinlikte uzak tutun. Israrcı gençleri 20 yaşına kadar kulaklıkla konuşmaya ikna edin" diyor.
Gereksiz yere evlerde kablosuz internet kullanımının yaygınlaşmasının doğru olmadığına dikkat çeken İstanbul Onkoloji Merkezi Uzman doktoru Yavuz Dizdar, "Kanada'da geçen yıl bu konuda iki araştırma yayınlandı. Araştırmalardan biri okulda yapıldı.
Manyetik alan filtrelendi. Bu okulda bulunan astımlı çocukların ilaç kullanımları azaldı, diyabet hastalarında kan şekerinin kontrolü kolaylaştı, kronik yorgunluk hastalığında da ciddi bir azalma belirlendi. Wireless'in kronik hastalıkları tetikleyici etkisi de yine Kanada'da bir araştırmayla kanıtlandı" dedi.

Kök Hücre Nedir ?

Kök hücreler, insan vücudunda bulunan ve her türlü vücut hücresine dönüşebilen ana hücrelerdir.
Nerede bir zedelenme veya onarım ihtiyacı varsa, oraya giderek gereken hücre tipine dönüşür ve hasarı onarırlar. Kalp krizi geçirende kalbe, karaciğer harabiyeti olanda karaciğere, kemiği kırılanda kırık hattına giderek gerekli tamiratı yaparlar. Hangi tip hücre ve dokuya ihtiyaç varsa ona dönüşürler. Vücutta en fazla olduğu zaman anne karnındaki bebeklik çağıdır. Daha sonra alınan yaşlarla beraber sayısı azalır. Nitekim, yaşlanmayla beraber doku, organ iyileşmelerinin daha yavaş ve güç olduğu da bilinen bir gerçektir.



Kök hücre nerelerde bulunur?




Kök hücreler, tüm vücut doku ve organlarında, kan dolaşımında bulunur. Fakat özellikle üç yerde daha fazladır. Bebeklerin göbek kordonu, kemik iliği ve damarlarımızda dolasan kan.
Tarihte ilk olarak kemik iliğinden ameliyatla alınan kök hücreler lösemi tedavisinde kullanılmıştır. Bu yöntem hala uygulanmakta ve cerrahi koşullar altında ameliyathanede yapılmaktadır. O nedenle bazı özel şartlara ve yetişmiş personele ihtiyaç vardır.
İlerleyen yıllarda vücutta dolaşan kandaki kök hücrelerin kullanilabileceği anlaşılmıştşr. Bunun için önce hastaya hormon verilerek kemik iliğindeki kök hücrelerin hızla çoğalıp kana geçmesi sağlanır. Daha sonra, filtre (aferez) yardımıyla kandan toplanır ve kalan kan vücuda geri verilir. Bu yöntem de hala uygulanmaktadır. Fakat bu yolla elde edilen kök hücre sayısı diğer yöntemlere göre daha azdır.
Son olarak, 80'li yılların başında, yeni doğan bebeklerin kordon kanında da kök hücrelerin bol miktarda bulunduğu ve bu hücrelerin tedavide kullanılabileceği fikri ortaya atılmıştır. Elde edilen kordon kanı belirli koşullar altında toplanıp dondurularak saklanabilmekte, daha sonra gerek duyulduğunda çözülerek kullanılmaktadır. İlk olarak Dr. David Harris, 1992 yılında oğlunun kordon kanını kendi laboratuvarında dondurarak sakladı. Daha sonra bu uygulamanın halka açması ile 1994 yılında dünyadaki ilk Kordon Kanı Bankası Amerika Birleşik Devletleri'nde kuruldu. Takip eden yıllar içinde dünya üzerinde birçok kordon kanı bankası kuruldu ve binlerce bebeğin kordon kanı bu bankalarda koruma altına alındı. Bahsi geçen yöntem kök hücre sağlama ve depolama açısından en kolay ve ucuz yöntemdir.

Bitkisel Yağlar ve Faydaları

AROMATİK YAĞLAR ve FAYDALARI Adaçayı YağıFaydaları : Bebeklerde gaz giderici, mide gazı giderici, ter kesici ve idrar arttırıcı etkileri vardır. Bronşit, astım ve bayanlarda adet düzensizliğinde hormon dengelenmesinde kullanılır. Cilt ve bakım temizliğinde etkilidir. Mikrop öldürücü veya iyileştirici olarak Kullanılmaktadır. Oniki parmak bağırsağındaki yaralara da faydalıdır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 3 damla damlatılarak günde l defa içilir. Yara üzerine direk tatbik edilebilir.Uyarılar : Günde 3 damladan fazla alınmamalıdır. Epilepsi ve kramp yapabilir. Anason Yağı,Faydaları : Sinir sistemi uyarıcısıdır. Balgam söktürücü ve hazmettirici olarak kullanılır. İdrar söktürücüdür. Öksürüklerde göğsü yumuşatır. Anne sütünü arttırır. Selülit tedavisinde kullanılır. Sanlığa,karında su toplanmasına iyi gelir.Kullanılışı ve Dozu : Günde 2-3 damla bir şeker parçası üzerine damlatılarak kullanılır. Çam Terebentin YağıFaydaları : Solunum yollarında, bel soğukluğunda ve idrar yolları hastalıklarında kullanılan etkili bir antiseptiktir. Saçı besler, dökülmeyi önler, kepeği giderir ve saçı kuvvetlendirir.Kullanılışı ve Dozu : Günde 1-2 damla bir şeker parçası üzerine damlatılarak alınır. Saç diplerine masaj yaparak kullanılır. Çörek Otu Yağı,Faydaları : Astım, şeker, romatizma tedavisinde ve grip döneminde bağıştklfk sistemini güçlendirerek vücudun dirençli tutulmasını sağlar. Hemoroite faydalıdır. Saç dökülmesine ve kepeğe karşı kullanılır. İştah açıcı, süt arttırıcı, regl söktürücü olarak kullanılır. Kılcal damarları uyararak kan dolaşımını düzenler.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 4 damla damlatılarak günde 3 defa alınır. Egzama, kuru cilde ve saça masaj yaparak uygulanır. Saç diplerine friksiyon şeklinde kullanılır. Sinüzit için sabah-akşam burna 1-2 damla damlatılır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Defne Yağı,Faydaları : Baş ağrısı, nefes darlığı, öksürük, romatizma, mantar, adale ağrıları ve saç dökülmesine etkilidir. Gargara şeklinde uygulandığında; bademcik iltihabını, soğukalgınlığı ve gribal enfeksiyonları iyileştirir. Gaz giderici, kas gevşetici, şeker dengeleyici, mikrop öldürücü ve terletici özelliği vardır. Saç büyümesinde faydalıdır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya veya bir parça kesme şeker üzerine günde 2 defa 3-4 damla damlatılarak alınır. Göğüsü yumuşatır. Ayrıca lOgr defne yağı ile lOOgr eritilmiş iç yağı karıştırılarak melhem haline getirilir. Romatizmal ağrıları dindirici ve vücut parazitlerini öldürücüdür, haricen masaj yapılarak kullanılır.
Ayak kokularında suya 3 damla damlatılarak kullanılır. Gül Yağı,Faydaları : Antiseptik, koku verici olarak kullanılır. Cilde canlılık kazandırır ve gerginleştirir. Cilt temizliğinde etkilidir. Ciltteki doğum lekelerini giderir. Haricen boğaz hastalıklarında gargara olarak kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Haricen cilde masaj şeklinde kullanılır. Bir çay bardağı suya 10-15 damla damlatılarak gargara yapılır. Hindistan Cevizi YağıFaydaları : Ağız kokularını, bulantı ve kusmayı giderir. Balgam söktürür, idrarı arttırır, iştah açar, ishale iyi gelir. Böbrek kumu ve taş düşürülmesine faydalıdır.Kullanılışı ve Dozu : Günde 3 defa yarım çay bardağı suya 3-4 damla damlatılarak içilir.Uyarılar : Gebelikte kullanılmaz. Karabaş Yağı,Faydaları : Ağrı kesici, yara iyileştirici, sara ve astımda yatıştırıcı, sinir ye kalp kuvvetlendirici, idrar yollan iltihaplarını giderici etkileri vardır. Damar sertliğine, kolestrol ve şekere faydalıdır. Boğaz, diş eti ve ağız dezenfektanı olarakta kullanılmaktadır. İyi bir balgam söktürücü ve nefes açıcıdır. Stres ve gerginliğe faydalıdır. Uykusuzluğu giderir, iyi bir antiseptik olduğundan egzama ve uyuz yaralarında haricen kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya l damla damlatılarak günde 2 defa alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Karabiber Yağı,Faydaları : İştah açıcı, pankreas salgısını arttırıcı, sindirimi kolaylaştırıcı, gaz söktürücü ve mikrop öldürücüdür. Ayrıca gıda endüstrisinde kullanılmaktadır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya günde 3 defa 2 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır.Uyanlar : Damar sertliği, yüksek tansiyon, romatizma, bağırsak iltihabı hastalarında kullanılması sakıncalıdır. Kayısı Yağı,Faydaları : Tüm cilt tipleri için tavsiye edilir. Özellikle 'yüz temizliği için idealdir. Akneleri temizler, cilde canlılık verir. Yaşlanmayla ortaya çıkan kırışıklıktan giderir. Nemlendirici özelliğe sahiptir. Bağırsak parazitlerinin giderilmesinde etkilidir. Saç bakımı ve masajda kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Ciİde pamukla sürüldükten sonra masaj yapılarak kullanılır. Bir çay bardağı suya 2-3 damla damlatılarak alınır. Kekik Yağı,Faydaları : Bronşit, nezle, grip, solunum yolu rahatsızlıklarına, diş eti iltihaplarına iyi gelir. Kolestrol düşürücü, safra arttırıcı, kurt düşürücü ve aşırı kilolanmaya karşı yağ eritici etkileri vardır. Boğmaca, şeker hastalığı, mide krampları, damar tıkanıklığı, romatizma hastalıklarında kullanılabilir. Yara ve yanıklara antiseptik olarak kullanılır. Alyuvar oluşumunu arttırır. Gastrit gibi mide rahatsızlıklarına yardımcı olur. Kolestrol ve yüksek tansiyon dengeleyicidir.Kullanılışı ve Dozu : Bir kesme şeker üzerine günde 2- 3 damla damlatılarak alınır. Bir su bardağı ayrana 3 damla damlatılarak alınır. Ayrıca kapsül içerisine 3 damla damlatılarak yutulur.Uyanlar : Mide salgısını artırdığı için mide ülseri olanlara zararlıdır. Hamileler ve guatr hastalan kullanmamalıdır. Kimyon Yağı,Faydaları : Varis, kemik ve adele ağrılarında, romatizma rahatsızlığında etkilidir. Mide ağrılarını ve sinirsel yorgunluğu gidermek için kullanılır. Gaz söKtürücü, süt arttırıcı olarak ve ronşitte kullanılmaktadır.Kullanılışı ye Dozu : Bir çay bardağı suya 3-4 damla damlatılarak içilir. Masaj yapılarak kullanılır.Not: Cilt için kullanırken öncelikle cildi nemli pamuk ile temizleyiniz.Uyanlar : Hamilelikte kullanılmamalıdır. Uzun süre kullanılması karaciğere zararlıdır. Kişniş Yağı,Faydalan : Hazmı kolaylaştırıcı, iştah açıcı ve spazm' gidericidir. Mide rahatsızlıklarında ve gaz söktürücü olarak etkilidir. Merkezi sinir sistemini güçlendirdiği ve hafızayı zinde 4 tuttğu bilinmektedir. Sinirleri yatıştırarak sinirsel baş ağrılarını* keser.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 2-3 damla damlatılarak günde 3 defa içilir. Ayrıca cilde masaj yapılarak, uygulanır.Uyarılar : Mide asidi fazla olanlarda ve yüksek dozlarda kullanılmamalıdır. Isırgan Yağı,Faydaları : Romatizma va mafsal ağrılarını dindirir. Burun kanamasını keser. Egzama şikayetlerini giderir. Regl döneminin düzenli olmasını sağlar. Böbrek kumlarını döker. Balgam söktürücüdür. Dalak hastalarına ve çıbanlara faydalıdır.Kullanılışı ve Dozu : Bir parça kesme şeker üzerine günde l defa 2 damla damlatılarak alınır.Saklama Koşulları : Çocukların ulaşamayacağı serin bir yerde, ışıktan uzak ve ağzı sıkıca kapalı olarak saklanmalıdır. Lavanta Yağı,Faydalan : İdrar arttırıcı ve romatizma ağrılarını dindirici etkileri vardır. Baş ağrısı, stres ve kas ağrıları için iyi gelir. Ayrıca güve, sivri sinekleri uzaklaştırmak için kullanılır. Hassas' ve yağlı ciltler için tavsiye edilir. Akneleri ve vücuttaki kötü -.kokuları giderir. Cilde sürüldüğünde ateşi düşürür. Saçtaki sirkeleri gidericidir. Kozmetik amaçlı esans ve banyo yağı, 'olarak kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya veya bir şeker' parçası üzerine 3-4 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Limon Yağı,Faydaları :Nezle, grip ve soğuk algınlığına karşı kullanılır. Hafızayı güçlendirir. Boğaz ağrısı, mide yanması, kan temizlemede, böbrek taşında, idrar sökme zorluğunda, bağ dokusu hastalığında kullanılır. Kas kuvvetlendiricidir, mikrop sökücüdür. Vücuttaki istenmeyen yağların atılmasını sağlar. Tonik plarak kullanılır. Cildi güçlendirir, sivilceleri giderir. Yağlı ciltlerde gerdirme ve yağ salgısının dengelenmesinde faydalıdır. Böcek ve sinek ısırmalarında, kaşıntı ve şişmeleri önler. Kalp ve damar tıkanıklığında açıcı özelliğe sahiptir. Dişlerin beyazlatılmasında kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Günde 3 defa bir çay bardağı suya veya şekere z-3 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Menekşe Yağı,Faydaları : Cilt hastalıkları, egzama, dermatit ve uyuzda kullanılır. Mikrop kırıcıdır. Saç dökülmesine karşı etkilidir. Kuru saçları nemlendirir, parlaklık ve canlılık verir.Kullanılışı ve Dozu : Cilde masaj yapılarak, saça friksiyon şeklinde uygulanır. Mersin Yağı,Faydaları : Ergenlik sivilceleri ve yağlı ciltler için kullanılır. Hemeroit tedavisine ve şeker hastalığına karşı etkilidir. Mikrop öldürücü, kan kesici ve yatıştırıcı etkileri nedeni ile verem, bronşit ve bel soğukluğunda Kullanılmaktadır. Mide ağrılarını' giderir. Gerginlik ve uykusuzluğu gidermede yardımcı olur. Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya günde 2 damla damlatılarak günde 3 defa alınır. Nane Yağı,Faydaları : Kuvvet verici, hazmettirici, balgam, safra söktürücü ve regl düzenleyici etkilere sahiptir. Sinirsel kökenli mide bulantıları ve gaz giderici olarak kullanılır. Sinir sistemini güçlendirir ve baş ağrılarına iyi gelir. Göğüs hastaları, astım, bronşit ve nefes darlığına da etkilidir. Selülit tedavisinde kullanılır. Sinüzitde nefes açıcı özelliği vardır. Anne sütünü arttırır. Bağırsak solucanlarını temizler, ayrıca diş eti, ağız kokusu için kullanılabilir.Kullanılışı ve Dozu :Bir çay bardağı suya veya bir parça kesme şeker üzerine günde 3 defa 2-3 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj şeklinde kullanılır. 5-6 damla suya damlatılarak gargara yapılabilir.Uyarılar: Tariften fazla miktarda kullanılması sakıncalıdır. Okaliptüs Yağı,Faydaları: Solunum yolları rahatsızlıklarında, astım, bronşit, nezle ve soğuk algınlığında kullanılır. Kabızlık, öksürük, sinüzit, şeker hastalığı, romatizma, selülit, sindirim sistemi sorunları, diş eti ve ağız içi rahatsızlıklarında etkilidir. Saç dökülmesine ve kepeğe faydalıdır. Mikrop öldürücü ve kas gevşeticidir. Sinüzit için buğu şeklinde antiseptik olarak faydalıdır. Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı veya bir parça şeker üzerine günde 4 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Portakal Yağı,Faydaları : Sinir sistemine ve midenin çalışmasına yardımcı • olur. Cilde güzellik verir. Cildi sıkılaştırır. Sivilce ve akneleri Kurutur. Tonik olarak kullanılır. Selüliüerin azaltılmasını sağlar.'Yara ve yanıkların tedavisinde kullanılır. Romatizma, soğuk , algınlığı, grip ve nezlede faydalıdır. Kan dolaşımını düzenleyici ve sinir yatıştırıcıdır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 3 damla damlatılarak günde 3 defa alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır.Not: Cilt için kullanılırken öncelikle cildi nemli pamuk ile temizleyiniz.Uyarılar : Mide, gastrit ve ülser rahatsızlığı olanlar kullanmamalıdır. Pelinotu Yağı,Faydaları : Bağırsak solucanlarını düşürür, regl söktürür, iştah açar, mideyi kuvvetlendirir. Ateşi düşürür. Şeker hastalığında etkilidir. Sindirimi zor besinlerin hazmını kolaylaştırır. Safra kesesi çalışması ve safra yapımını artırır. Kalp damarlarını açıcı ve kandaki kollestrolü düzenleyicidir.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya günde 3 damla damlatılarak alınır.Uyarılar : Hamilelikte kullanılmamalıdır. Yüksek dozlarda alınması sakıncalıdır. Papatya Yağı,Faydaları : Hassas ciltler için tavsiye edilir. Yumuşatıcı ve rahatlatıcıdır. Akne tedavisinde kullanılır. Problemli ciltlerde yaraları iyileştirici ve cildi besleyen özelliğe sahiptir. Saç dökülmesi ve saç bakımında faydalıdır. Yanıklarda (güneş yanıkları dahil) uygulanır. Bademcik ve diş iltihabında gargara yapılır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 4 damla damlatılarak gargara yapılır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır.Uyarılar : içilmesi sakıncalıdır. Rezene Yağı,Faydaları : Sindirimi kolaylaştırır. Mide şişliği ve hazımsızlığı giderir. Gaz söktürücü ve anne sürünü arttırıcı özelliğe sahiptir. Cildi besler ve cilt yüzeyindeki pürüzleri giderir. Menepoz ve kemik erimesinde yararlıdır.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 3-4 damla damlatılarak günde üç defa içilir. Yara üzerine haricen sürülerek kullanılır.Uyarılar: Mide hastaları, gastrit ve ülser olanlar kullanmamalıdır. Rozmeri Yağı,Faydaları : Kansızlık, astım, kalp çarpıntısı, karaciğer, uykusuzluk, bronşit, sinüzit gibi rahatsızlıklara karşı kullanılır. İdrar söktürücü özelliği vardır. Saç dökülmesi ve kepeğe karşı faydalıdır. Kolestrolü düzenler. Sivilce giderici ve cilt temizleyicidir.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 2-3 damla damlatılarak günde üç defa içilir. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Sarımsak Yağı,Faydaları : Mikrop öldürücüdür. Kandaki kolestrol miktarını ve yüksek tansiyonu düşürür. Damar sertliği önleyici, kalbi kuvvetlendirici etkileri vardır. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur. Astım, bronşit, verem, nefes darlığı ve öksürükte faydalıdır. Balgam söktürür. Saç .dökülmesinde ve saç kırılmasında kullanılmaktadır. Saçların uzamasına yardımcı olur. Solunum ve hazım sistemindeki mikropları öldürür. Grip, tifo ve difteri gibi salgın hastalıklar esnasında faydalıdır. Karında ve bacaklarda toplanan suyun boşalmasına yardımcı olur. Mesane taşlarını düşürür, böbreklerde taş oluşmasını önler, kanserden korur.Kullanılışı ve Dozu : Bir çay bardağı suya 3 damla damlatılarak günde 2 defa alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Kapsülle 3 damla alınır. Susam Yağı,Faydaları : Yanıklarda tedaviye yardımcıdır. Şişmanlatıcı ve müshil olarak kullanılır. Saç bakımında etkilidir. Masaj yapılırken kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Sabahları aç karna l çay kaşığı tavsiye edilir. Bir çay bardağı suya veya kesme şeker üzerine 5 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır. Tüm gıda sektöründe kullanılmaktadır.Öneri : Susam yağı, tavaya konulduktan sonra orta hararetteki ateşte açık kahverengi oluncaya kadar 1-2 dakika karıştırılarak kızartmada kullanılabilir. Tatlı Badem Yağı,Faydaları : Kuru ve çatlak ciltler için önerilir. Saç besleyici olup, dökülmesini önler ve parlaklık verir. Kabızlık giderici özelliğe sahiptir. Egzama ve kaşıntıların verdiği rahatsızlıkları azaltır. Kulak ağrılarını dindirir.Kullanılışı ve Dozu : Kabızlık için günde l çay kaşığı alınır. Ayrıca cilde ve saç diplerine masaj yapılarak kullanılır. Saklama Koşulları : Çocukların ulaşamayacağı serin bir yerde, ışıktan uzak ve ağzı sıkıca kapalı olarak saklanmalıdır. Yasemin Yağı,Faydaları : Romatizma ve yüz ağrılarında kullanılır. Cilt besleyici, cildi sıkılaştırıcı, selülit giderici olarak kullanılır. Hafif uyutucu ve balgam söktürücü etkileri vardır. Soğuktan meydana gelen hastalıkların tedavisinde kullanılır.Kullanılışı ve Dozu : Haricen cilde masaj yapılarak uygulanır. Zeytin Yağı,Faydaları : Safra söktürücüdür. Kabızlığı giderir. Saç ve cildi besler, saç diplerini güçlendirir. Kalp sağlığına faydalı ve damar sertliğini gidericidir. Basit yaraların pansumanında etkilidir. Karaciğer ve kalbi güçlendirir.Kullanılışı ve Dozu : Günde 5-6 damla bir şeker parçası üzerine damlatılarak alınır. Haricen saça ve cilde masaj yapılarak kullanılır. Saç Bakım Yağı,Faydaları : Saçı besler, dökülmeyi ve kepeği önler, saçı kuvvetlendirir. Saç diplerinde mikroorganizmaların oluşumunu engeller. Saçın uzamasını sağlar.Kullanılışı ve Dozu : Haricen saç diplerine parmak uçlarıyla masaj şeklinde uygulanıp, en az yarım saat bekledikten sonra saçlar yıkanmalıdır. Masaj Yağı,Faydaları : Yorgunluk, halsizlik, tutulma, kasılma, çekme ve stresten kaynaklanan beden rahatsızlıklarında kullanılır. Kullanılışı ve Dozu : Haricen vücudun ilgili bölgelerine 'masaj yapılarak kullanılır.Rahatlatıcı Banyo Tavsiyeleri,Bitki Banyosu: Bir tutam papatya, ıhlamur, adaçayını yarım saat kaynatıp doldurduğunuz küvete dökülüp içine girin.Bitki Yağı Banyosu: Küveti doldururken 3 damla nane, 3 damla biberiye yağı katılın ve içine girin